aaa

26 Aralık 2011 Pazartesi

X-Men İnceleme

Favori Karakterlerim:Wolverine,Storm
Tür:Aksiyon,Süper Güç,Drama
Bölüm Sayısı:12
Not:10/6

2011 yılında çıkan Marvel'in efsane serisi X-men'in anime versiyonu önceki Iron-man ve Wolverine denemeleri gibi başarısız bir yapım malesef.X-Men serisi gerek çizgiroman anlamında gerekse beyazperdede hakettiği popülerliği yakalamış ve birçok hayran edinmiş bir seri olmasına karşın bu anime serisinde gerçekten X-Men'e dair bir şeyler izlediğimi düşünmüyorum.

Şöyle ki bildiğimiz X-men grubundan en önemli iki karakter eksik olarak seri başlıyor ve bunların yerine daha sonra iki yeni karakter geliyor.Bahsettiğim karakterler Rogue ve Gambit tabiki,bu iki karakterde X-Men serilerinin vazgeçilmez karakterleridir oysa.Konusundan bahsetmek gerekirse,Japonya'daki mutantlar esrarengiz bir biçimde kayboluyorlardır ve Hisako isimli küçük bir kızda kaybolmuştur ve kendisinden haber alınamıyordur.Prf.Xavier durumu araştırmak üzere 4 kişilik X-Men grubunu tekrar biraraya toplar ve Japonya'ya gönderir.Basit bir görev olarak başlayan hikaye daha sonra U-Men ve Inner Circle adlı gruplarında ortaya çıkmasıyla karmaşık bir yapı halini alır.Emma Frost isimli mutant Inner Circle grubundan ayrılarak X-Men'e katılmıştır ve artık eski patronuna karşıdır.Cyclops ise animenin hemen başında tanık olduğumuz trajediyi üzerinden atmak için kendi iç çatışması yaşıyordur ki bu durum Inner Circle lideri Mastermind'ın en büyük kozudur.Mutantların ikinci bir evrimle deyim yerindeyse canavara dönüşmelerini incelemeye başlayan Henry,bu gizemi çözmek üzere Hisaki isimli bayanla tanışır ve Hisaki ile Prf.Xavier'in gizli geçmişleri açığa çıkar...

Anime boyunca Magneto,Juggernaut gibi karakterleri görmeyi bekledim çünkü bitiş videolarında bunlar ve daha pek çok karakter gösteriliyordu ama malesef animede bu karakterler yok.Müziklerini genel olarak başarılı bulduğumu söyleyebilirim,özellikle açılış müziği akılda kalıcı bir müzik (bu yüzden bugün final sınavımda aklımda bu müzik çalarak soruları çözdüm,sorun yok ama çok iyi geçti:).Animenin çizimlerine gelecek olursam tam bir facia diyebilirim.Wolverine,kendi animesindeki haliyle uzaktan yakından alakası olmayan bir karakter olmuş.Beast,tamam mavidir,hayvandır ama orangutanda değildir yani,bildiğin orangutan suratı yapılmış ve hiç güzel bir karakter modellemesi değil.Storm,normalde beyaz gözleri,soğuk tavırları ile tanınıp bilinen Storm'u resmen lolita kız yapmışlar,ayrıca seslendiricisi(seiyuu) de bu lolita kız kavramını tamamlayan bir sese sahip,Storm bu kadar güzel bir kız değildi halbuki ama itirazım yok:)Jean Grey,Xavier idare eder diyebilirim.En başarılı bulduğum çizim ise kesinlikle Cyclops.Acayip karizma ve çizgiromandaki haline yakın çizilmiş.

25 Aralık 2011 Pazar

ANKET SONUÇLARI (POLL RESULTS)

xxxHolic İnceleme

Favori Karakterlerim:Doumeki,Watanuki,Yuuko
Tür:Komedi,Gizem,Dram,Süpergüç,Psikolojik
Bölüm Sayısı:24 + 13 + 1 Film + 2 OAV + 2 OAV
Not:10/7


2006 yılında yayınlanan Clamp'ın ünlü serisi xxxHolic'i ilginç olaylar ve mistik atmosferiyle izleyicinin beğenisini sunulmuş bir yapım olmasına karşılık içinde birçok değişik duygu ve öğeyide barındırmasıyla tek kelimeyle sıradışı bir anime olarak tanımlayabiliriz.

"19 yaşında olmaktan nefret ediyorum..."Watanuki Kimihiro küçük yaşta ailesini kaybetmiş,çok saf ve temiz yürekli bir gençtir.Onu yaşıtlarından ayıran özelliği ise dünyadan olmayan bazı varlıkları görebilmesidir,yani kendisi ruhları görebilmektedir.Görebilmekle kalmayıp bu ruhları kendine çekmektedir ve bu yüzden de oldukça rahatsız bir yaşantısı vardır taa ki Yuuko Ichihara isimli gizemli bayanla karşılaşana kadar.Yuuko,Watanuki'ye onun dileğini gerçekleştirebileceğini, ama bunun karşılığında bir geri ödeme alacağını söyler.Watanuki ruhlardan kurtulmayı ister,dileği gerçekleştirilir ama karşılığında Yuuko'ya hizmet etmek zorundadır.Watanuki,Doumeki ve Himawari adında iki iyi arkadaşı vardır.Doumeki'nin gücü Watanuki'nin aksine ruhları defetmektir ancak o ruhları görememektedir.Anime boyunca ilginç,sıradışı,komik olaylar içerisinde kahramanlarımızın maceralarını izliyoruz.

Filmi ise Yuuko'nun dükkanına gelen bir başka müşterinin kendi evine anahtarı olmasına rağmen girememesini söylemesi ve eve girme dileğinin gerçekleştirilmesini istemesiyle başlıyor.Yuuko kendisine gelen gizemli mektupla bir tür açık arttırmaya davet ediliyor ve yanına Watanuki ile Doumeki'yi de alarak istenilen yere gidiyor.Burda karakterlerimizi yine gizemli bir takım olaylar bekliyor ve finalde de koleksiyoncu denen kişiyle ilgi çekici bir kapışma gerçekleşiyor.

Anime bölümleri birbirinden alakasız olmakla beraber kalite bakımından da çok farklılık gösteriyorlar,öyle ki bazı bölümler oldukça ilgi çekiciyken bazı bölümleride sırf izlemiş olmak için izleyebiliyorsunuz.Kaliteli bölüm sayısını anime geneline yayabilselerdi çok daha yüksek bir puan alabilirdi benden.Ayrıca animede bazı sinir bozucu durumlarda mevcut,bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse;Watanuki'nin Doumeki'den nefret ettiği (Çünkü hoşlandığı kız Doumeki'ye de yakındır) çok rahat bir biçimde görülürken anime boyunca özellikle Himawari-chan'ın 250 kez "Doumeki ve Watanuki çok iyi anlaşıyorsunuz,öyle değil mi?" lafını duymaktan bıktım.Maru ve Moro isimli ruhları olmayan Yuuko'nun dükkanında bulunan iki papağanın sürekli birbirlerinin söylediklerini tekrar etmeleri,Yuuko ve Mokona'nın her bölüm 5-6 dakika boyunca sake ve yiyecek muhabbetleri ile Watanuki'ye eziyet etmeleri,Watanuki'nin de bunlara karşı devamlı bir muhalefet durumunda olması ve her bölüm 2-3 dakikada Watanuki'nin söylenmesini dinlemek ve son olarak Mokona'nın uyuz sesi beni animeden zaman zaman soğuttu ama sonuç olarak yinede izlenebilir bir anime olarak görüyorum.
                                                                  xxxHOLIC KEI İNCELEME

2008 yılında yayınlanan xxxHolic Kei animesi ilk serinin bıraktığı yerden devam ediyor.Genel olarak işlenilen konu ve olaylar bakımından ilk seriden pek farklı olmayan animede bazı yeni karakterler ortaya çıkmakla beraber bazı karakterler hakkında bilmediğimiz önemli bazı özellikler öğreniyoruz,özellikle de Himawari hakkında.

Watanuki hala Yuuko ile yaptığı anlaşmanın sonuçlarına katlanmaktadır ve tazminatını ödemeye devam etmektedir,hergün ev işleri ile uğraşıp,Yuuko ve doymak bilmeyen Mokono'yu doyurmaktadır.Watanuki her ne kadar Doumeki ile anlaşamıyor olsada bu bölümler boyuncada aslında Doumeki'nin onun herzaman iyiliğini istediği ve aslında aynı şekilde Watanuki'nin de onu düşündüğü açıkça anlaşılıyor.Yuuko,Watanuki'ye Himawari'den uzak durması gerektiğini çünkü onun kendisine uygun olmadığını söylemesine rağmen Watanuki ısrarla buna karşı çıkıyor ancak bunun sonucunda bazı kötü sonuçlara katlanmak durumunda kalıyor.Ayrıca animede önemli bazı yeni karakterlerde var.Bunlardan ilki Watanuki'nin rüyalarına girmeye başlayan ve Doumeki'nin dedesi olan Haruka ve bir diğeride ruhları görme yetisine sahip olan Kohane isimli kız karakter.

İlk seriye kıyasla üzerine fazla bir şey koyduğunu söyleyemeyeceğim bu ikinci sezonda da yine ilginç ve gizemli olaylar olmakta ve Watanuki kendini tüm bu olayların ortasında bulmaktadır.Ne çok iyi ne de çok kötü olarak nitelendirebilirim tam anlamıyla orta seviye bir anime olarak görüyorum xxxHolic'i ve bu durum ikinci sezonda da devam etmiş.

xxxHolic Shunmuki adı altında iki bölümden oluşan ova serisinde ise Watanuki,Haruka'nın istediği nesneleri toplayabilmek için Doumeki ile araştırmaya koyulur ve bu süreç içerisinde yine başına esrarengiz olaylar gelir.

xxxHolic Rou isimli yayınlanan son ova'sı ile beraber birnevi final yapmıştır diyebiliriz.Ova'da 10 yıl sonrası anlatılmaktadır ve Watanuki'nin kişiliğinde büyük bir değişim gözlemlenmektedir.Ayrıca karakterlerimizin 10 yıl sonra nerede olacaklarını görmekle beraber,kimin kimle evlendiğinin de cevabını buluyoruz.Tabi bunların hepsinden önemlisi ova'nın hemen başında çok önemli bir olayın yaşanması ve bu olayın Watanuki'yi derinden etkilemesi gösteriliyor.

16 Aralık 2011 Cuma

Ga-Rei Zero İnceleme

Favori Karakterlerim:Kiri Nikaidou
Tür:Aksiyon,Süper Güç,Gerilim
Bölüm Sayısı:12
Not:10/8

2008 yılında yayınlanan Ga-Rei Zero adlı anime aksiyon dozajı yüksek,sürükleyici bir anime.Özellikle ilk iki bölümde ne oluyor ne bitiyor anlamadan doğranan insanlar,kılıçlar,silahlar vs. görüyorsunuz ve haliyle doğal olarak hiçbir şey anlamıyorsunuz.Yani şahsen benim için durum böyle gelişti.Sonradan anladım ki ilk iki bölüm aslında 12 bölümlük serinin 10.bölümünden alıntıymış...

Yani siz animeyi izlemeye 3.bölümden başlarsanız kronolojik olarak hikayeyi takip edebilirsiniz aksi takdirde zaten ilk 2 bölümden pek bir şey anlamanız mümkün değil.Bu benim aklıma hemen Berserk'i getirdi,çünkü Berserk animesinde de aslında ilk bölüm son bölümdür.Herneyse konusundan bahsedeyim biraz.Animemiz üçüncü bölümden itibaren başlıyor ve bir grup özel insanın ruhsal varlıkları görebilme ayrıcılığına sahip olmaları nedeniyle bunlara karşı savaşmak için Japonya Savunma Bakanlığına bağlı olarak teşkilatlanması ve bu teşkilatta geçen olayları izliyoruz.Kagura ve Yomi bu teşkilat aracılığıyla tanışmışlar ve birbirlerini kızkardeş olarak görmeye başlamışlar,kardeş gibi sevmişlerdir.Bu özel insanların bazı ruhsal varlıklara da hükmettiğini söylemem gerek.Ancak en büyük kutsal varlık olarak Ga-Rei Byakkuei görülüyor ve bu varlık Tsuchimiya ailesinde kuşaktan kuşağa miras olarak geçiyor.Bu nedenle Kagura varis durumunda.Animede son 3-4 bölüme kadar kategorilerle sınıflandırılmış ruhsal varlıklara karşı savaşlarını izliyoruz teşkilatımızın,bu kategoriler genellikle D seviyesi olmakla beraber en fazla B seviyesini görüyoruz.Son bölümlerde ortaya çıkan Kazuhiro Mitogawa karakteri tüm dengeleri altüst ediyor.Ölüm Taşı diye adlandırdığı özel bir nesne ile ölüme meydan okuyan bu karakter,Yomi'yi yenerek hastanelik ediyor.Daha sonra Ölüm Taşı'nın gücüyle onu iyileştirsede Yomi artık iradesini kaybediyor ve avcı durumundayken av durumuna düşüyor.Animenin her bölüm açılışında sorduğu bir soru var.Aslında bu soru Kagura'ya Yomi hakkında sorulan bir soru."Sevdiğin birini onu sevdiğin için öldürebilirmisin?"

Anime serisi malesef gerçek bir sonla bitmiyor bu nedenle direk mangası hakkında bilgi toplama uğraşı içine girdim ve öğrendim ki mangası bitmiş durumda,animenin ismindeki "zero" dan da anlayacağımız üzere bu anime serisi manganın öncesini anlatıyor ve bize mangayı okumamız için zemin hazırlıyor.Okunacaklar listesi arasına aldım bu seriyi,artık gerisi nasip kısmet (:

11 Aralık 2011 Pazar

Mortal Kombat 9 İnceleme

Tür:Dövüş
Platform:PS3,X-Box360
Grafik:100/94
Ses:100/85
Oynanış:100/?
Yapım:NetherRealm Studios
GENEL:100/?


Playstation 3 sahibi olmadığımdan dolayı bu oyunun oynanışı hakkında herhangi bir bilgi veremeyeceğim çünkü hiç oynamadım ancak aravideolarını ve hikaye modunun tamamını izlemiş biri olarak konusu hakkında biraz bahsetmek istiyorum.Öncelikle belirtmeliyim ki,filmlerini defalarca izlemiş,oyunlarını defalarca oynamış biri olarak ben Mortal Kombat hayranıyım.Bu çıkan son oyunununda PC'ye çıkmaması beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı.O kadar zaman gerek dergilerden gerek internet sitelerinden takip ettiğim oyun sadece PS3 ve X-Box360 platformlarına çıkınca yıkıldım desem yeridir (:

Mortal Kombat'ın birbirinden başarılı 2 filmi olmasına karşın neden 3.filminin çekilmediğini anlamış olmamakla beraber şu sıralar internette hayranlarının yaptığı kısa metrajlı bir filmde dolaşmakta.Ancak benim asıl ilgilendiğim durum bu oyunun aravideoları ve konusuydu,oynanıştan ziyade.Çünkü tüm Mortal Kombat karakterleri bu oyunda olacaktı ve birde hikaye modu olacaktı.Sonuçta oyunu oynayamasamda hikaye modunu afiyetle izlemiş bulunmaktayım.Hikayemiz Shao Kahn'ın Raiden'ı deyim yerindeyse yerden yere vurmasıyla başlıyor,ağzını burnunu kırıyor.Ancak daha sonra tüm bu gördüklerimizin Raiden'ın geleceği görmesi olduğunu anlıyoruz.Shang Tsung tarafından düzenlenen Mortal Kombat turnuvasına Raiden sağ kolu Liu-Kang'i sokuyor ve dünyayı temsil ediyor.Shao Kahn,dünyayı elegeçirmek istediğinden ve bunu önlemenin tek yolununda Mortal Kombat turnuvasını kazanmaktan geçtiğini bilen Raiden,Liu Kang'le beraber yandaş topluyor ve daha sonra Sonya,Johnny Cage,Jax,Kitana vs. gibi bildiğimiz karakterlerde bizim tarafımıza katılıyorlar.Liu Kang iki kez Mortal Kombat turnuvasını kazanıyor,birincisini Shang Tsung'ı yenerek ikincisinide Shao Kahn'ı yenerek kazanmasına rağmen Shao Kahn dünyayı ele geçirmek için istilaya başlıyor.Raiden bu durum üzerine (sözde) tanrılarına danışıyor ancak tanrılar bu olaya karışmıyorlar.Raiden tüm olumsuzluklara rağmen Shao Kahn'ın dünyaya gelemeyeceğini gelirsede tanrılar tarafından cezalandırılacağını düşünüyor hatta bu yüzden Liu-Kang'le tartışıyorlar ve kelimenin tam anlamıyla Liu-Kang "sakata" geliyor.Raiden yıldırım tanrısı olduğundan dolayı istemeyerekte olsa Liu-Kang'i çarpıyor ve öldürüyor.Shao Kahn daha sonra dünyaya ayak basıp Raiden'ı yerden yere vuruyor.En sonunda tanrıların keyfi yerine geliyor ve Shao Kahn'ı yokediyorlar böylece esas oğlanımız Liu-Kang sakata gelerek ölmüş oluyor ama dünya tekrar güvende oluyor.

Sonuç olarak hikaye modunun çokta güzel olduğunu söyleyemem.Özellikle müzikler konusunda çok eksik olduğunu açıkça söyleyebilirim.Bir türlü Mortal Kombat atmosferine giremiyorsunuz,ayrıca seslendirmeleride pek beğenmedim.Ancak grafiklere diyecek hiçbir sözüm yok.Grafikler harika olmuş.Ekstra içerik ile oyuna daha sonradan Elm Sokağı Kabusu'nun Freddy'si ve God of War oyununun kahramanı Kratos'un eklenmesi çok güzel düşünülmüş.

Worms Reloaded İnceleme

Tür:Strateji
Platform:PC
Grafik:100/40
Ses:100/95
Oynanış:100/94
Yapım:Team 17
GENEL:100/90

Worms serisinin son oyunu olan Worms Reloaded 2010 yılında piyasaya sürüldü.Worms serisi grafik namına bir şey içermesede içerdiği yükse dozda eğlence sebebiyle büyük bir hayran kitlesine sahip olmuş bir oyun serisidir ki bunu sonuna kadar hakediyor.Şahsen ben şimdiye kadar Worms Armageddon ve Worms World Party oyunlarını oynadım ve çok beğendim.Bu çıkan son oyun Reloaded'da önceki oyunlarından pek farklı olmasada ufak tefek eklemelerle yine aynı şekilde worms efsanesini devam ettiren başarılı bir yapım olmuş.1995 yılından beri süregelen Worms oyunları belli bir konu ya da görsel bakımdan harika efekt ya da grafik içermesede çoğu oyunsever tarafından bilinen ve oynanan bir yapımdır ki bu da onun başarısını gösteriyor zaten.Worms Reloaded oyununda 35 bölümlük bir "Campaign" modu hazırlanmış.Öncelikle 4 tane solucandan oluşan takımımızı kuruyoruz ve isimlerini koyup,mezar taşlarını,şapkalarını,kıyafetlerini vs. belirliyoruz solucanlarımızın ve daha sonra bu oluşturduğumuz takımla beraber bölümleri oynamaya başlıyoruz.İlk bölümler gayet basit olmasına karşın ilerleyen bölümler oldukça zor.Ayrıca bazı bulmaca bölümleride içeriyor Reloaded oyunu,şöyleki elimizdeki kısıtlı cephane ile çıkış portalına ulaşmaya çalışıyoruz ya da kısıtlı zamanda jetpack ya da ona benzer araçlarla yine çıkış portalına ulaşmaya çalışıyoruz.Ben 35 bölümün 30 bölümünü felan bitirdim,ama oyun aşırı zor gelince baktım oyundan keyif almak yerine daha fazla strese giriyorum bıraktım oynamayı.Özellikle multiplayer olarak oynanırsa çok daha fazla keyifli olabilir çünkü sonuçta karşınızdaki yapay zeka olunca sizden daha az akıllı olup,özellikle bomba fırlatma gibi becerileride sizden kat kat iyi olunca oyun dengeleri biraz şaşabiliyor.

Lamune İnceleme

Favori Karakterlerim:Suzuka
Tür:Romantizm,Drama
Bölüm Sayısı:12 + 5 SPECIALS
Not:10/4


2005 yılına ait Lamune animesi tamamen günlük hayatta karşılaşabileceğimiz olaylardan kurulmuş,normal hatta fazla normal olan bir animedir ki bu durum bu aşırı normallik yüzünden izlerken benim canımı epey bi sıkmıştır.

Konusundan bahsetmek gerekirse gayet normal.Diyeceksiniz nedir bu normal,normal anlatta biraz bilgi sahibi olalım...Tamam anlatayım...Nanami ve Kenji çok küçük yaşlarda tanışmışlar ve evlerininde karşılıklı olması sebebiyle tüm günlerini beraber geçirip büyümüşlerdir ancaaaak bu büyüme Kenji açısından -çok olmasada- normal bir büyüme olsada yani hem beyin hem de fiziki açıdan gelişen Kenji'nin aksine Nanami adlı kız karakterimiz fiziki anlamda büyümesine rağmen beyin anlamında pek bir gelişme gösterememiştir.Eşşek kadar adam olmuş olan Kenji'ye hala Ken-chan diye hitap etmektedir ki o kulak tırmalayan uyuz sesi hala kulaklarımda.Anlayacağınız üzere Nanami aptal bir kızdır.Böyle aptal karakterlere hiç tahammülüm yok birde aptal olan karakter kız olursa 2 kat daha sinir oluyorum ama neyse biraz kişisel görüşlerimi bir kenarı bırakıp konudan bahsedeyim.Kenji ve Nanami beraber büyüyüp tüm günlerini beraber geçirmişlerdir ve küçük bir kasabada yaşıyorlardır.Bölümlerin çoğu okula gidiş-geliş ya da Nanami'nin çiftliğine gidiş-geliş olarak yolda geçen konuşmalardan geçiyor,yani epeeey bir normal yaşantı izliyoruz.Birde Kenji'nin külüstür bir motorsikleti var onu tamir etmeye çalışıyor birkaç bölümde burdan gidiyor.Dikkat ederseniz konunun içeriğine dair adam gibi bişey söyleyemedim çünkü yok.Böyle aşırı normal bir yaşantıyı izliyoruz ve Nanami'nin gerzekliğine katlanıyoruz.Yine kaptırdım kendimi galiba...

Animenin 12 bölümden oluşması Allah'ın bir lütfu olsa gerek.Bu 12 bölümüde yatmadan önce sırf uykum gelsin diye açıp izledim ve bu konuda gayetde etkili olduğunu söyleyebilirim.Biraz fazla eleştirdim belki ama benim seyir zevkime nerdeyse hiç hitap etmediğini söyleyebilirim.5 bölümden oluşan özel bölümlerse 12 bölümün özeti gibi bir şey,yani ekstradan farklı bir konu mevcut değil ve zaten bu bölümler beş dakikayı geçmiyor.Normal bir yaşantı izlemek isterseniz buyrun izleyin.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Assassin's Creed: Revelations İnceleme

Tür:Aksiyon-Macera,Gizlilik
Platform:PC,PS3,XBox360 
Grafik:100/89
Ses:100/88 
Oynanış:100/93
Yapım:Ubisoft
GENEL:100/93

Assassin’s Creed serisi kısa zamanda çok büyük bir ilgi gördü ve inanılmaz satış rakamlarıyla beraber tüm oyun dünyasında ismini duyurdu ve birçok hayran elde etmeyi başardı.Ubisoft’da elinden geldiğince bu kumaşı işlemeye çalışıyor ve deli gibi Assassin’s Creed oyunu çıkarmaya devam ediyor.Serinin son oyunu Revelations’un biz Türkler içinde ayrı bir önemi var çünkü bu sefer hikaye 1500’lü yılların İstanbul’unda geçiyor.


Ezio Auditore da Firenze...İtalyan bir suikastçi ve hayatını suikastçiler tapınakçılar arasındaki savaşta geçirmiş ve artık 50’li yaşlarına gelmiş,kısmen yorgun bir savaşçı görünümünde karşımıza çıkıyor Assassin’s Creed Revelations’da.Ezio, kendisine ait olan Apple of Eden’i sakladıktan sonra tekrar Altair’in izinden giderek yeni elmalar ve yeni sorunlarla karşılaşıyor.Altair’in miras olarak bıraktığı 5 farklı  anahtar ile her şeyin başladığı yer olan Masyaf’ta gizli mahzene girebileceğini öğrenen Ezio’nun yolu anahtarları bulmak üzere İstanbul’a düşüyor.Yalnız 1500’lü yıllar olmasına rağmen şehirin adı hala Constantinople olarak belirtilmiş ve sadece yerel insanlar arasında İstanbul adı da kullanılıyor denilmiş,bu biraz sinir bozucu bir durum.Ayrıca oyunun birsürü dilde (isveç dilinden lehçeye,ispanyolcadan fransızcaya vs.)  oluşturulmasına rağmen konunun geçtiği Osmanlı’da yani günümüz Türkiye’sinin dili yani türkçemizin olmaması çok büyük bir eksik.Oyunda zaman zaman türkçe kelimeler duyabiliyoruz ancak bu seslendirmelerde yabancılar tarafından yapılmış sanırım ve biz Türkler için böyle eksik,komik telafuzlar duymak hiçte hoş değil.(Çoğunluk adına konuştum belki ama ülkemizde türkçeye çok fazla önem veren kesimin olduğunu bilerek bunu söylüyorum)Yani şahsen ben “kardeshim,arkadashim vs” saçma yazılar ve sözler duymaktan epey bi rahatsız oldum.En azından birkaç Türkle anlaşılıp adam gibi seslendirme yapılabilirdi diye düşünüyorum.Neyse konuya dönecek olursak,İstanbul’daki osmanlıların çoğu suikastçi ve bu yüzden bizim tarafımızdalar,tapınakçılar ise bizanslılar oluyor ve onlara karşı mücadele veriyoruz ama oyunun gerekli kısımlarında bazen osmanlılarıda öldürmek zorunda kalabiliyoruz.Sokaklarda dolaşırken “Dünyanın dört bir yanından gelen mallar bunlar...Zeyneeeep,gel kızım buraya...vs.” gibi türkçe seslerde duymak benim açımdan güzel bir deneyim oldu.Ezio,Altair’in izinden giderek bıraktığı anahtarları bulmakla meşgulken Desmond ise şok edici Assassin’s Creed Brotherhood finalinden sonra kendisini Deney 16 ile birlikte animusun içinde sıkışmış olarak buluyor ve burdan kurtulmaya çalışıyor.Ezio bulduğu her anahtarla birlikte Altair hakkında bilgi sahibi oluyor ve ona olan saygısı her anahtarla birlikte artıyor.Altair’le de oynama şansı buluyoruz ve onun hayatında da neler olduğunu öğrenebiliyoruz.Al-Muallim’in ölümünden sonra Abbas tarafından halka karşı ihanetçi olarak ilan edilen Altair,Masyaf’ta zor günler geçiriyor.Eski bir tapınakçı olan Maria ile evlenip iki çocuğu oluyor ancak birini suikastçiler öldürüyor,bunun hesabını sormak üzere yeni lider Abbas’ın yanına gittiğinde ise birde karısı Maria’yı kaybediyor ve sürgün ediliyor.Ancak Altair hiçbir zaman suikastçileri bırakmıyor ve geri dönüşüyle birlikte suikastçiler ikiye ayrılıyor,Abbas yandaşları ve Altair yandaşları.Altair artık 60’lı yaşlarının sonunda yaşlı bir adam olmasına rağmen genç suikastçilerinde desteğiyle tekrar lider oluyor ve Abbas’ı öldürüyor.Daha sonrada yeni nesillere ışık tutmak amacıyla masyaf anahtarlarını yapıp Marco’ya gömdürüyor ve 90’lı yaşlarına geldiğinde artık iyice yorgun düşüyor ve tek oğulunu Masyaf’tan gönderip,sahip olduğu Apple of Eden’i saklayıp,geniş kütüphanesinde elinde son masyaf anahtarı ile birlikte bir sandalyeye oturuyor ve orda ölümü bekliyor.Yıllar sonra Ezio anahtarları toplayıp Masyaf’a geliyor ve Altair’in iskeletiyle karşılaşıyor ve tabiki son anahtarıda buluyor.Altair’in mirası Apple of Eden’i bulan Ezio,elmayı almıyor ve suikastçiliği bırakıyor.Burda daha önce “Daha Önce Gelenler” den duyduğu ismi “Desmond” söylüyor  ve ona hitaben konuşuyor ve bu savaşı onun bitireceğini ima ediyor.Kendiside aşık olduğu İtalyan kız Sofia ile beraber suikastçilikten ayrılıyor.Desmond animusta kısılmış durumdayken bu ilk nesil insanları yine beliriyor ve Desmond’la konuşup dünyalarının nasıl yokolduğunu anlatıyorlar.Desmond kendine geliyor ve etrafında Lucia hariç eski takım arkadaşları ve babasını buluyor.Babası arabanın arka kapısını açıyor ve ilk nesilin bahsettiği yerde kendini bulan Desmond direk “Ne yapacağımı biliyorum” gibisinden bir laf ediyor ve oyun sonlanıyor.


Görüldüğü üzere oyun yine büyük bir soru işaretiyle bitiyor ve sorulara cevap olmaktan çok yepyeni sorular üretmekten başka bir şey yapmıyor.Oyunun oynanışından bahsetmek gerekirse,”Hook Blade” özelliği güzel olmuş diyebilirim.Hook Blade sayesinden binadan binaya hızlı bir şekilde kayarak geçebiliyoruz ve uzaktaki binalara rahatça zıplayabiliyoruz.Dövüş sistemi gene aynı şekilde ancak bu oyunda ekstra olarak birde bomba yapımı öne çıkmış ancak şahsen ben pek ilgilenmedim,bana suikastçi bıçağım yetiyor çünkü.Birde oyunun başında ki videoda Ezio’nun Masyafta iken öldürülmek üzere olduğu sırada yan tarafına bakıp Altair’in silüetini görmesi felan mükemmel olmuş.Bu iki karakter birbirlerini tanımamalarına rağmen yinede aralarında bir bağ var ve bu oyuna çok güzel aktarılmış.Bundan sonra sıradaki oyunumuz Assassin’s Creed 3 olacak ve 2012’de 21 Aralık’tan önce çıkması planlanıyormuş malum dünyanın sonu gelebilirmişmiş ya (:

Tekken Blood Vengeance İnceleme

Favori Karakterlerim:Xiaoyu,Nina
Tür:Aksiyon,Dövüş
Bölüm Sayısı:1 Film
Not:10/7


Tekken Blood Vengeance pekte başarılı olmayan bir Tekken animesi deneyiminden sonra Tekken için ikinci girişim olarak izleyicilere bu sefer bir başka anime filmi olarak sunuluyor.Tekken 6 hariç tüm Tekken serisini severek oynadığımı ve benimde favorimin birçok Tekken oyuncusu gibi Tekken 3 olduğunu söyleyerek incelemeye başlamak istiyorum.

Tekken’in konusu takipçilerinin bildiği üzere mishima şirketleri üzerinde haksahibi olmaya çalışan üç kuşak arasında geçiyor.Dede Heihachi Mishima,oğul Kazuya Mishima ve torun Jin Kazama.Heihachi “kaçık ihtiyar” nasıl olurun tam olarak karşılığı.Kazuya ve Jin’e “devil gene” yani şeytan genlerini koyarak sıradışı deneyler yapmış ve sadece gücü arzulayan bir deli.Tekken Turnuvası düzenleyerek kendi gücünü sınamak ve yeni dövüşçülerle karşılaşmakta hobisi diyebiliriz,gerçi bu anime filminde herhangi bir Tekken turnuvası  sözkonusu değil.Kazuya Mishima ise babası Heihachi’den ölümüne nefret  eden bir piskopat.Heihachi,Kazuya’ya aşıladığı şeytan geninin etkisini göstermesi üzerine ondan korkarak gen daha etkin hale geçmeden onu uçurumdan aşağı bırakarak ölüme terketmiştir ama Kazuya ölmemiş ve büyük bir intikam duygusuyla geri dönmüştür,artık tek amacı Heihachi’yi öldürmektir.Bu anlattığım durumda animede sözkonusu değil ama bu hikayeleri bilmeden filmi izlemeninde pek bir anlamı olmayacağından kısa kısa bahsediyorum.Jin’de aynı şekil,kendi neslinden nefret eden ve bu lanetli kanı  temizlemek için and içmiş olan genç bir dövüşçü.Kendi ailesinden o kadar nefret ediyor ki onların dövüş stilinden farklı bir dövüş stilini öğrenmek  için çabalıyor ve başarıyor.Söylemem gerekir ki Jin Kazama tüm Tekken serisinde olmamasına rağmen Tekken serisinin başkarakteridir.Ne Kazuya ne Heihachi,hiçbiri Jin’le boy ölçüşecek durumda değiller.Neyse filme dönecek olursak,aslında filmde doğru düzgün belirli bir konu yok gibi.Heihachi’nin gaddar deneylerine maruz kalan bir grup lise öğrencisi ölür ancak aralarından sadece Shin isimli biri sağ kalır ve onun  ölümsüz olduğuna inanılır.Birbirlerinden ölesiye nefret eden Nina ve Anna Williams’ın klasik dövüş sahneleriyle film başlıyor.Anna Kazuya için,Nina ise Jin için çalışıyor.Anna daha sonra Xiaoyu’yu kendi taraflarına katılmak zorunda bırakır.Xiaoyu,Shin’in okuluna transfer olur ve onunla ilgili bilgi toplamaya başlar ki bu konuda yalnız değildir.Alisa’da onun gibi Shin’le ilgileniyordur.Mishimaların amaçları Shin’i ele geçirerek ölümsüzlük hakkında bilgi sahibi olabilmektir ancak bu durum üç kuşağı birkez daha karşı karşıya getirecektir...

Tekken oyunlarındaki videolar herzaman hoşuma gitmiştir ve karakterlerin hikayesini kişiliklerini öğrenmek için itinayla her karakterle oyunu bitirirdim.Ama bu sefer bu videolar birleştirilmiş ve bir film olarak sunulmuş biçimde karşımıza çıkıyor.Çizim kalitesi Final Fantasy tarzında gayet güzel olmuş.Konu olarak çok tatminkar olduğunu söylemek hernekadar güç olsada yine de Tekken serisi hayranlarının izlemesi gerektiğini düşünüyorum.

22 Kasım 2011 Salı

Rozen Maiden İnceleme

Favori Karakterlerim:Shinku,Suiseiseki
Tür:Macera,Doğaüstü Güçler,Drama,Komedi
Bölüm Sayısı:12 + 12 + 2 OAV + 1 SPECIAL
Not:10/6

2004 yılında gösterime giren Rozen Maiden adlı anime alışılagelmişin dışında bir hikaye sunuyor izleyicilere.Kısa bir seri olmasına rağmen animenin ve karakterlerin sıcaklığı sayesinde kısa sürede animeye alışıyorsunuz.

Hikayesinden bahsedecek olursak,Rozen isimli bir oyuncak bebek yapımcısının yaptığı bebekler ve bu bebekler arasında "Alice" olma mücadelesini anlatıyor.Rozen yapımı bu bebekler yapımcılarını "baba" olarak adlandırıyorlar ve onunla tekrar buluşabilmek için en iyi bebek olmaya çalışıyorlar ve bunun içinde bebekler kendi aralarında düellolar düzenliyorlar ve bu düelloların genel ismide "Alice Oyunu" olarak konulmuş durumda.Alice mükemmel bebeği temsil ediyor.Hikayemizin anakarakteri Jun,okuldan ayrılmış sorunlu bir gençtir ve ablası Nori ile beraber yaşamaktadır.Tüm gün tek yaptığı online sitelerden alışverişte bulunmak ve gelen malları denedikten sonra iade ederek parasını geri almaktır,bunu eğlenceli bulmaktadır.Ancak birgün hiç ummadığı bir şeyle karşılaşır.Rutin alışverişine devam eden Jun sıradışı bir eşyayla karşılaşır.Tahta bavulu açan Jun karşısında gerçek gibi görünen bir oyuncak bebek bulur ve bu bebeğin hareket edip konuşmasıyla,şaşkınlığı birkat daha artar.Daha ne olduğunu kavrayamadan Jun,Shinku adlı bu bebeğin hem medyumu hemde hizmetkarı oluvermiştir bile.Bundan sonra ev bebekten geçilmez bir hal alıyor.Daha sonra eve gelen bebeklerle her akşam çay partileri ve kun-kun adlı tv dizisini izlemek bu garip topluluğun garip hobisi oluyor.Tabi birde kötü karakter lazım,sağolsun Suigintou adlı bebekte bu eksiğimizi gideriyor ve bu şekilde bir anime ortaya çıkıyor.

Serinin özellikle müzikleri hoşuma gitti ancak bahsettiğim müzikler açılış veya kapanış müziği değil,seri içinde çalan müzikler gayet hoş ve animeye uyumlu mistik bir hava katıyor.Jun karakteri hernekadar kıl,Nori karakteride iyi kalpli ama saf -ya da vazgeçtim aptal diyeceğim-,ve diğer bebeklerin hepside boş karakterler olsada animede anlamadığım bir şekilde sıcak bir hava sözkonusu,çay içmeler,oyunlar vs. aile ortamı oluşturuyor resmen.Kısa seri olması artı bir durum olsada bu 12 bölümle hikaye sonlanmıyor ve bu serinin ilk sezonu olarak adlandırılıyor.

ROZEN MAIDEN TRAUMEND  ve OUVERTÜRE

Animenin ikinci sezonunda da aynı olaylar devam ediyor.Çay partileri çok daha sık yapılır hale geliyor ki bu zaman zaman izleyiciyi bayabilir.Bu ikinci sezonda Shinku'dan soğuduğumu,Jun'dan ise iyice nefret ettiğimi açıkça söyleyebilirim.

İkinci sezonda animeye yeni bazı karakterler katılıyor ve bir kişide animeye geri dönüyor.Geri dönen kişinin kim olduğu zaten yandaki resimden net bir şekilde anlaşılıyor ama asıl sorun nasıl geri döndüğü?Animede bu sorunun yanıtı verilmiyor,bunun için ayrı bir ova serisi hazırlanılmış diye düşünerek Rozen Maiden Ouvertüre serisini izleyebilirsiniz ancak bu seride malesef tam anlamıyla nasıl döndüğüne yanıt vermiyor.Sırası gelmişken söyleyeyim, Ouvertüre adlı ova serisinde kısaca 2 bölüm halinde Suigintou'nun geçmişine yolculuk ediyoruz ediyoruz ve Shinku ile yaşadıklarına tanık oluyoruz.Overtüre serisi Rozen Maiden sezonlarından çok daha etkileyici bir yapım ve bu yüzden bu ova serisi benim favorim.Ancak birinci ve ikinci sezon arasında çok bir fark olmayan Rozen Maiden serisi ikinci sezonda kendini tekrarlamış ve seriyi gereksiz yere uzatmış izlenimini oluşturdu bende.

İkinci sezonda animeye katılan karakterler Kanaria ve Barasuishou.Özellikle Barasuishou karakterinin seriye katılması animeyi hareketlendiren bir etken olmuş.Ha birde unutmadan tavşan kardeş karakteri de bu seride animeye katılıyor.Bu tavşanın ne iş olduğunu animeyi izleyerek anlamak mümkün değil ki bu durum bizi otomatikman mangaya yönlendiriyor.Ayrıca serinin sonunda resmen reset atılıyor animeye ki bu durum benim en nefret ettiğim durumdur.Yani o kadar bölüm izliyoruz,olaylar vs. oluyor ama son bölümle bunların hiçbiri olmamış varsayılıyor.Resmen izleyici aptal konumuna sokuluyor ve bu anime serisi sırf manga serisine talep olsun,manga serisi okunsun diye oluşturulmuş bir anime serisi,işte bu yüzden de notum oldukça kıt oldu.Aslında daha yüksek bir not alabilirdi ancak final bölümü ve sıkıcı çay mevzusundan dolayı notunu kırdım.Ünlü Alice oyunu en sonunda-nihayet başlamak üzere,bizim cepheden bazı kayıplar olmuş,herkes tehlikede ve Shinku'nun Jun'a söylediği şeye bakın "Jun,çay istiyorum." İzlerken bu lafın üstüne benim tepkimde aynen şu şekilde oldu "Hay senin çayına!"

Special olarakta PS2 oyunuyla birlikte verilen ve Shinku'nun anime serisi boyunca tüm bölümlerini kaçırmadan izlediği köpek dedektif Kun-kun'un bir bölümünü izleme fırsatını yakalıyoruz.Açıkçası dandik bir çocuk yapımı olsada,seslendirme olarak felan başarılı buldum ben bu özel bölümü,konusuda 7 dakikalık kısa bir bölüm için yapılabilecek en iyi konuydu heralde ama dediğim gibi tam çocuk işi,izlediğim serinin incik cıncık neyi var neyi yoksa izlemem gerektiğini düşündüğüm için izlediğim bir bölümdü ama pişman değilim (:

21 Kasım 2011 Pazartesi

Wolverine İnceleme

Favori Karakterlerim:Wolverine
Tür:Aksiyon,Süper Güc
Bölüm Sayısı:12
Not:10/6

Marvel'in bir başka başarısız anime girişimi olan Wolverine serisi 2011 yılında gösterime girdi.Ama keşke girmeseydi.Ben X-Men,Spider-man,Batman,Superman vs. kahramanların cizgiromanlarını okuyarak büyüdüm ve Wolverine'den hic bu kadar haz etmeyeceğim aklıma gelmemişti.Bu anime serisi kesinlikle Wolverine'i olduğundan cok farklı bir şekilde gösteriyor.

Animenin konusu o kadar basitki klasik bir türk filmi malkacoğlu,tarkan vs. filmi izliyormuş gibi hissediyorsunuz.Daha ilk bölümden konu acıkca belirleniyor ve ilerleyen bölümlerde konu hic gelişmiyor desem yeridir.Konu şu:Wolverine'nin manitası iş ortaklığı kurmak icin bir işadamı tarafından kacırılır,Wolverine'de kızı kurtarmak icin kötü adamları öldürür.İşin garip yani,kızın babasıda Wolverine'e karşı ve kızını bu iş adamıyla evlendirmek istiyor.Kız deseniz,kızın ağzı var dili yok,gık cıkarmıyor 3-5 bölümde bir 30 saniyelik felan bir karede "Logan..." diyor.Wolverine'in sevgilisi Mariko'nun babasının öldürdüğü bir ailenin kızı olan Yukio'da Wolverine'e yardımcı oluyor ve Matrix filminden fırlama sahnelere şahit oluyoruz.Son bölümlerde belki 100'e yakın taramalı silahlı adam öldürüyorlar ve kurşunlardan biride isabet etmiyor be kardeşim bizimkilere...Hadi Wolverine kendini iyileştiriyor diyelim,diğer kızın numarası ne? Zeyna'dan cakma bir silah kullanıyor ama kılına zarar gelmiyor o kadar ateş arasında.

Spoiler vermek istemem ama yani Wolverine etrafındaki herkes ölüyor desem yeridir.Birde kücümsenemeyecek boyutta mantık hataları mevcut seride.Wolverine penceleri sayesinde kurşunları felan celebilirken,finalde dandirik bir şırıngayı celemiyor ve bir de kendisinin 2 belki de 3 katı büyüklükteki robotu savurabilirken 60 yaşındaki adamı ittiremiyor.Bunlar aklıma gelen birkac sacmalık sadece ama animeyi izlerken bol bol bunlara benzer absürd durumla karşılaşabilirsiniz.Müzikler deseniz sırf gaz verme amaclı yapılmıs ve benim hic hoşuma gitmedi.Son olarak bu kadar zamandır Wolverine'i tanırız ama hicbir seride bu kadar "Logan" diye cağırıldığını görmedim.Utanmasalar bakkala bile Logan dedirtcekler.Aslında normalde Wolverine'in gercek ismini bilen sayısı cok azdır.Serinin belki de tek olumlu yanı Omega Red karakterinin olmasıydı.Cünkü Omega Red ve Wolverine gercekten iki ezeli düşmanlardır,orjinal cizgi roman serisinde.X-Men Animation serisinde gercek Wolverine'in nasıl bir kişilik olduğunu anlayabilirsiniz ama bu seri daha cok Cüneyt Arkın filmlerini anımsattı bana.

17 Kasım 2011 Perşembe

Baccano! İnceleme

Favori Karakterlerim:Ennis,Miria,Firo,Rachel
Tür:Aksiyon,Fantastik
Bölüm Sayısı:13 + 3 SPECIALS
Not:10/6


Baccano! ve Durarara!! bu iki anime serisinde de ortak bir şey dikkatinizi çektimi? "!" işareti her iki seride de var ve bu işaret bu iki serininde aynı kişiler tarafından yapıldığının ufakta olsa bir göstergesi olsa gerek.Baccano! Durarara!!'dan önceki seridir ancak birbirleriyle alakaları olmamasına rağmen konunun gelişmesi ve anlatım açısından birbirlerine çok benziyorlar.2007 yılında gösterime giren Baccano!'dan biraz bahsedeyim size...

Öncelikle konu üç farklı seneye yayılmış durumda ve bu üç sene içindeki olayları kesik kesik izliyoruz.1930,1931 ve 1932 yıllarının Amerika'sını gözler önüne seren serinin kökeni aslında taa 1711 yılına kadar uzanıyor.1711 yılında bir grup simyacı ölümsüzlüğü elde etmek için iblisle bir anlaşmaya varıyorlar ve ölümsüzlük iksirini içiyorlar.Anlaşmaya göre ölümsüz olmalarına rağmen sadece bu kişiler birbirlerini öldürebilme gücüne sahip olacaklardır ancak bu bilindik bir ölüm değildir.Bir ölümsüz diğer ölümsüzün başını sağ eliyle kavrar ve onu "yemeyi" düşünürse onu gerçekten de içine çekecek ve onun sahip olduğu tüm bilgi birikimine sahip olacaktır.Ölümsüzler bu kuralı öğrendikten sonra gerçekten bir ölümsüz olabilmek adına birbirlerini yemeyi arzu etmeye başlıyorlar.Hikayemiz 200 yıl sonrasını anlatıyor ve bu ölümsüzlerin yollarının bir kez daha kesiştiğine şahit oluyoruz.Seride belli bir başkarakter yok,bakış açınıza göre istediğiniz kişiyi anakarakter yapabilirsiniz.

Animenin ilk 5-6 bölümünden açıkçası hiçbir şey anlamadım desem yeridir.Çünkü benim üstte anlattığım olay ve her şeyin kökenini anlatan bölüm serinin sonlarına doğru gösteriliyor.Bu üç yıl arasında geçen seri bir bölüm içinde defalarca bu üç yıl arasında seyehat ediyor ve şahsen benim izlerken kafam allak bullak oldu.Kim nedir,necidir,nasıl görünüyor,kimi tanıyor vs. gibi soruları kafamda cevaplandıramadım ancak serinin son 2 bölümü özellikle tavan yapıyor diyebilirim.Daha sonraki özel bölümlerde hikayeyi bir adım öteye taşıyor ve seri boyunca anlatılan tren yolculuğundan sonra olan olayları gözler önüne seriyor.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Tokyo Magnitude 8.0 İnceleme

Favori Karakterlerim:Mari,Mirai
Tür:Drama
Bölüm Sayısı:11
Not:10/10

2009 yılında gösterime giren Tokyo Magnitude animesi,Tokyo'da 8.0 şiddetinde bir deprem olması durumunda ne gibi bir ortamın oluşacağını gözler önüne seriyor ve bize animeyi küçük iki kardeşin açısından izletiyor.Japonya ve Türkiye'nin ortak kaderi depremi işlemesi zaten bir Türk olarak en başta dikkatimi çekti.Çünkü deprem gerçeğine hiçte uzak biri değilim depremi yaşamış biri olarak.Animeye başlamadan önce ne olabileceğini azçok tahmin ediyordum ama gelişen olaylar ve atmosfer hiçte beklediğim gibi çıkmadı...Bu sefer beklentimin çok çok üstünde çıktı!

Deprem gibi bir konuyu bu kadar güzel işleyip,insan ruhuna bu kadar güzel hitap eden bir anime,bayılarak izlediğimiz amerikan yapımı birçok dizi ve filme taş çıkaracak bir konu ve işleniş,bunların hepsi Tokyo Magnitude 8.0'da buluşuyor.Animemizin kahramanı Mirai adında ortaokula giden küçük bir kız.Mirai,daha çok küçük yaşta olmasına rağmen hayattan bıkmış,usanmış ve hiçbir şeyden mutlu olmayan,sorunlu bir kız portresi çiziyor.Annesi ve babasının sürekli işleriyle meşgul olması ve kendisininde devamlı küçük kardeşi Yuuki'den sorumlu olması vs. gibi durumlar Mirai'yi sıkan durumlardan bazıları ama genel anlamda hiçbir şeyden hoşnut olmayan bir kız oalrak tanımlarsak yanlış olmaz heralde.Bir gün küçük kardeşi Yuuki'nin isteği üzerine yeni açılan robot sergisine istemeden de olsa küçük kardeşiyle beraber gitmeye karar veren Mirai ve küçük kardeşi Yuuki aynı zamanda annelerinin yaklaşan doğum günü için hediye almak içinde yola koyulurlar.Gerçi bu hediye konusunda Mirai kardeşi Yuuki kadar hevesli değildir ama yinede beraber hediye bakarlar.Sergi sonrası Yuuki tuvalete gitmesi gerektiğini söyleyerek Mirai'den ayrılır,Mirai'de binadan dışarı çıkıp onu beklemeye başlar.Mirai'nin aklından geçen karamsar düşünceler ona nispet yaparcasına gerçek olur.Mirai aklından "Hayat birkaç saniyeliğine dursa" gibisinden bir düşünce geçirirken çok şiddetli bir deprem olmaya başlar.Deprem durduğunda heryer enkaz haline gelmiştir ve Mirai küçük kardeşi Yuuki'nin ismini ağlayarak haykırıyordur...

Üstteki paragrafta animenin bir diğer önemli karakteri Mari Kusakabe'den hiç bahsetmedim çünkü onu tanıtarak konuyu iyice açıp izleme şevkinizi kırmak istemedim.Sadece birinci bölümden tanıtıcı bir özet geçmeye çalıştım.Zaten kısa olan serinin ilerki bölümlerinden bilgi verip seyir zevkinizi bozmak istemedim.

Tokyo Magnitude 8.0 benim şu ana kadar izlediğim animeler arasında en özgün animedir diyebilirim.Bu özgünlük karakterlerin ruh hallerinin ve davranışlarının izleyiciye aktarılmasından geliyor.Karakterler size öyle güzel tanıtılıyor ki bu kısa seride dahi sanki onları gerçekten de tanıyormuşsunuz hissi uyandırıyor anime izleyicide.Benim gibi notu kıt bir analizciden bile bu kısa ama etkileyici seri,"başyapıt" ünvanını hakkıyla kazanmayı başardı.İnsanlık duygularının mükemmel bir biçimde işlendiği ve izlerken gerçek insanlığı görebileceğiniz üstdüzey bir anime Tokyo Magnitude 8.0.Özellikle son bölümleri izlerken yanınızda bir mendil bulundurmanız yararınıza olacaktır diye düşünüyorum zira kendinizi sıkmazsanız ve gerçekten konuya kendinizi dahil edebilirseniz,gözyaşlarınız büyük olasılıkla akacaktır.

13 Kasım 2011 Pazar

Iron-Man İnceleme

Favori Karakterlerim:Tony Stark
Tür:Aksiyon,Mecha,Drama
Bölüm Sayısı:12
Not:10/6


Iron-Man aslında amerikan bir süperkahramandır yani marvel'in ünlü süperkahramanıdır ilgililerin bildiği üzere.Ama marvel değişik bir projeye girişerek madhouse studios ile anlaşarak Iron-man'in animesini çıkarmaya karar vermiş.2010 yılında gösterime giren bu kısa seri şahsen beni çok etkileyemedi.

Iron-Man bana herzaman karizmatik gelmiştir,görünüş olarak olsun,gücü olsun her zaman etkilemiştir beni taa ki bu animeyi izleyene kadar...

Beni bildiğim Iron-man gayet güçlü kolay kolay altedilemeyen bir kahramandı ama animede oldukça güçsüz gösterilmiş bence.Herneyse konusundan bahsedelim biraz.Iron-man diğer marvel kahramanlarının aksine kimliğini saklamayan ve dünyaçapında tanınan biri aslında,Tony Stark.Anime olduğundan dolayı olay Japonya'da geçiyor.Amerikan işadamı Tony Stark Japonya'ya gelerek büyük bir yatırım gerçekleştiriyor.
Ancak burda hiç tahmin edemeyeceği olaylar başına geliyor.Tony Stark yeni bir Iron-man prototipi geliştiriyor ve isminide Iron-man Dio olarak koyuyor ancak bu prototip daha sonra şeytani bir kuruluş olan Zodiac'ın eline geçiyor.Iron-man Dio'ya karşı üstünlük sağlayamayan kahramanımız Iron-man Dio'yu yöneten kişiyi görünce şok oluyor çünkü bu kişi,beraber yaşam mücadelesi verdiği ve onun uğruna hayatını feda ettiğini düşündüğü Yinsen'dir.Yinsen,Tony'nin silah üretmesini istememiş ve Tony'de bu sözünü tutmuştur ancak yıllar sonra tekrar karşılaştığı eski dostu bu sefer ona karşı,Zodiac isimli örgütle ortak çalışmaktadır...

Serinin çizimlerine kalitesine diyecek hiçbir sözüm yok,gayet başarılı ancak müzikler konusunda çok eksik kaldıklarını rahatça söyleyebilirim.Birde animede çok gereksiz konuşma sahneleri bulunmakta ve bazen çok abartılıyor öyleki saçma bir hale dönüşebiliyor konu.Bence Marvel hiç bu anime işine kalkışmamalıydı,gerçi Iron-man animation serisinide izleyen biri olarak söyleyebilirim ki ikisini karşılaştırırsak animesi kat kat daha başarılıdır ama yinede genel anlamda vasatı geçemeyen bir yapım olarak görüyorum.

8 Kasım 2011 Salı

Digimon Tamers İnceleme


Favori Karakterlerim:Takato,Culumon
Tür:Macera,Aksiyon
Bölüm Sayısı:51
Not:10/7


Üçüncü Digimon serisi olan Digimon Tamers 2001 yılında gösterime girdi ve kendisinden önceki diğer iki seriden bambaşka bir yol izledi.Karakterler baştan sona değişmiş,konu biraz daha genişletilmiş olarak karşımıza çıkan bu digimon seriside önceki seriler gibi sürükleyici bir içeriğe sahip.

Bu sefer başkarakterlerin sayısı biraz azaltılmış durumda.Bu seride üç tane anakarakterimiz var ancak zamanla bu sayı artıyor.Takato,Lee ve Ruki adlı üç 5.sınıf öğrencisinin ortak özellikleri herbirinin kendilerine özel birer digimonu ve birer digivicelarının olmasıdır.Ancak önceki serilerden farklı olarka bu sefer digimonlar gerçek dünyadalardır ve serinin ortalarına kadar digimon savaşları gerçek dünyada gerçekleşiyor.Yine serinin ortalarına kadar belli bir konusu olmayan animede digimonlarımız en nihayetinde "perfect" seviyeye kadar geliştiklerinde asıl konu yavaş yavaş ortaya çıkıyor.Digimon dünyasını yöneten dört tanrı digimona tapan ve bu tanrı digimonlar tarafından yaratılan "Deva" lakaplı digimonlar,insanlarla işbirliği içinde çalışan ve başkahramanlarımızın digimonları olan Renamon,Guilmon ve Terriermon'u yoketmek istiyorlar ancak tabiki bu öyle kolay bir olay değil.Digimon dünyasında digimonların hepsi evrim yeteneklerini kaybetmiş durumdalar ve daha sonra anlaşılıyorki digimonların evrim geçirmesini sağlayan da aslında bir digimon ve ismide Culumon.Culumon'da gerçek dünyada bulunduğundan dolayı Devalar onu kaçırarak tekrar dijital dünyaya getirmeye çalışıyorlar ve bunu ilerleyen bölümlerde başarıyorlar ve seri 20 küsürlü bölümlerde dijital dünyadan devam ediyor.Önceki serilerden farklı olarak bu sefer "ultimate" seviyesine gelişirken digimon ve eğiticisi tamamen birleşiyorlar ve bir varlık haline dönüşüyorlar.Kahramanlarımızın amacı Culumon'u tekrar gerçek dünyaya getirmek olsada dijital dünyada yaşadıkları olaylar onları bambaşka maceralara savuruyor ve en önemliside hem dijital hem de gerçek dünyayı silmek için programlanmış bir programa karşı verdikleri amansız savaş ve yaşadıkları unutulmaz macera.

Yepyeni karakterlerle karşımıza çıkan bu seri önceki serilerdeki sıcaklık ortamını tam olarak yakalayamasada yinede bu yeni karakterler izleyiciye gayet güzel bir biçimde tanıtılıyor ve kısa sürede animeye alışıyorsunuz.Açıkçası animeye başlarken yeni karakterler olduğunu bildiğimden dolayı şüphelerim vardı ancak kısa sürede bu şüphelerim gitti ve bir anda kendimi konunun içinde buldum.Önceki seriler gibi ilk başlarda basit evrimler ve savaşlar gerçekleşirken,ilerleyen bölümlerde daha ciddi ve heyecanlı savaşlar oluyor.Müziklerinden söz etmek gerekirse, önceki serilerin müziklerine benzer hoş müzikler içeriyor seri ve tabiki açılış ve kapanış parçaları ilk iki seride olduğu gibi çok başarılı olmuş.

31 Ekim 2011 Pazartesi

Trinity Blood İnceleme

Favori Karakterlerim:Abel
Tür:Vampir,Drama,Fantastik
Bölüm Sayısı:24
Not:10/6

Trinity Blood serisi kısa bir seri olmasına rağmen çoğu animesever tarafından bilinen ve meşhur bir animedir.2005 yılında gösterime girmiştir.Konusu aslında klasik vampir animelerine benzemektedir ancak sunduğu atmosfer gerçektende kalitelidir diyebilirim.

Başkahramanımız Abel Nightroad ilk bölümün sonuna kadar saf bir görüntü çizsede ilk bölüm finalinde nasıl biri olduğunu azçok anlıyorsunuz,yani ciddileşince gerçek bir vampire dönüşebilen biridir kendisi.Diğer vampirlerden farkı vampir kanıyla beslenmesidir ve bu nedenle ona "crusnik" denilmektedir.Esther adlı rahibe ile tanışması sonucunda olaylar gelişmeye başlar.Özel bir birlik adına görevlendirilen Abel,insanlarla vampirler arasındaki savaşın ortasında bulur kendisini.Rozencreuz adlı gücün ortaya çıkmasıyla beraber inasanlar ve vampirler arasındaki savaş iyice şiddetlenir ve bu savaşta Abel önemli bir rol oynar çünkü bu yeni grubu yöneten kişi Abel'in ikizkardeşi Cain'den başkası değildir.

Giriştede söylediğim gibi kısa bir seri olmasına rağmen birçok fanatik hayranı bulunmaktadır ancak malesef mangakasının vefat etmesi dolayısıyla seri devam edememiştir.Şu sıralar yeni bir mangaka sanırım seriyi üstlenmiş durumda ve yakın bir zamanda bu seri tekrar canlanabilir ancak yinede eski havasını koruyabilirmi orası meçhul bir durum.

Nba 2K12 İnceleme

Tür:Spor
Platform:Xbox360,PS2,PS3,PC,PSP,Wii
Grafik:100/85
Ses:100/86
Oynanış:100/80
Yapım:2K Sports
GENEL:100/83


NBA2K12 olmamış...mı?

NBA2K serisinin çok büyük bir hayranıyım ve basketbol oyunlarında onlardan daha kaliteli iş çıkaranı tanımıyorum,alanlarında tek isimler.Hatta onlara o kadar hayranım ki futbol oyunlarına da bir el atmalarını canı gönülden istiyorum.Bu sayede klasik FIFA ve isminde olduğu gibi gerçektende evrimleşmiş PES oyunlarının yapımcıları EA ve KONAMI bir futbol oyununun nasıl yapılması gerektiğini öğrenirler.

NBA2K10-11-12 serilerini ele alacak olursak her üç seride bir önceki seriyi geliştirecek özellikler taşıyor bu şüphesiz bir durum.Ancak oynanış olarak NBA2K10 ve 11 birbirlerine yakınken 12'de çok farklılaşmış.Farklılaşmak her zaman iyi değildir,ben bunu bilir bunu söylerim.PES'in evrimleşmesinden sonra ki halini nasıl beğenmediysem ve benimseyemediysem NBA2K12'de ki farklılaşım ve değişimide benimseyemediğimi üzülerekte olsa söylemek durumundayım.Bana göre NBA2K11 oyunuyla basketbol oyunları zirve yapmıştır ve bu tip oynanış ve grafiklerin üstüne koyarak,bu oyunu dahada geliştirerek devam etmek gerekir diye düşünüyorum ancak NBA2K12 oyunu bambaşka bir grafik motoruyla görücüye çıkmış durumda.Basketbolcular adeta çekmişler gibi küçülmüşler ve oyun kontrolü malesef zorlaşmış.2K11 de gerçekten basketbol oynuyormuş hissi uyandıran,özgür kontrol ve kolay hareket yapısı vardı ancak 2K12'de bu durum sözkonusu değil öyle ki smaç basmak bile başlı başına bir sorun olmuş.Oysa NBA'i gerçek anlamda diğer basketbol liglerinden ayıran bu smaç özelliği değilmi? E o zaman neden smaç basmak bu kadar zor olmuş bu oyunda? Önümüzde boş koridor olsa dahi oyuncunuzun turnikeye gitmesi hiçde heyecanlı bir durum olmasa gerek...

Önceki oyunla karşılaştırdığımızda basketbol atmosferi olarak 2K12 malesef sınıfta kalmış durumda.Ancak tabiki 2K Sports bazı olumsuzluklar yanında herzamanki gibi olumlu gelişmelerde sağlamış durumda.Özellikle MyPlayer moduna verilen önem bunun somut bir göstergesi.MyPlayer modunda artık maçlardan sonra basın toplantılarına katılabiliyoruz ve kariyerimize başlarken draft edilebiliyoruz.Bunlar gerçekten güzel gelişmeler.2K Sports bir sonraki oyunda 2K11 oyun stiline dönüp birkaç da yeni özellik getirirse 2K13 tadından yenmez diye düşünüyorum,bekleyip göreceğiz.