Favori Karakterlerim:Ippo,Takamura
Tür:Dövüş,Spor,Drama,Aksiyon
Bölüm Sayısı:75 + 26 + 2 SPECIALS + 1 OAV
Not:10/10
2000-2002 yılları arasında yayınlanan uzun soluklu bir boks anime serisi olan Hajime No Ippo,gerek içerdiği karakterler gerekse boks gibi tüm dünyada tanınan bir sporu farklı bir bakış açısıyla anlatmasıyla deyim yerindeyse kalbimi fethetti.Animeye başlarken çizimleri bakımından biraz soğuk baksamda daha ilk bölüm sonlanmadan çizimlere alıştım.Tabi bunda ilk bölümün çok ilgi çekici olarak hazırlanması ve bizi bu uzun serüvene başarılı bir biçimde davet etmesi büyük rol oynadı.
Hajime no Ippo serisi,Ippo Makunouchi adındaki bir lise öğrencisinin hiç aklında yokken birden boksa karar vermesini anlatıyor.Herzamanki gibi okulun kabadayıları tarafından köşeye sıkıştırılıp dayak yiyen Makunouchi'yi güçlü kasları olan bir genç kurtarıyor ve daha sonra bu kişinin boksör olduğunu öğrenen Ippo,"Güçlü olmak nasıl bir şey?" diye sorup boksör olmaya ilgi duyuyor.Daha sonra spor salonuna gitmeye başlayan Ippo ve onu serserilerden kurtaran Takamura'nın hikayesine dahil oluyoruz.Her ne kadar hikaye Ippo'nun açısından anlatılsada Takamura'nın da hikayede azımsanamayacak bir rolü var ve animeyi eğlenceli yapan unsurların başında geliyor.Ippo amatör olarak başlayıp merdivenleri yavaş yavaş tırmanırken,boksu gerçekten sevdiğini anlıyor ve gün geçtikçe güçleniyor.Tüysiklet sınıfında Japonya şampiyonluğunu hedefleyen Ippo'yu birbirinden zorlu rakipler ve birbirinden heyecanlı maçlar bekliyor ve bizde bu maçları soluksuz izliyoruz.
Special bölümünde ise Takamura'nın nasıl boks hayatına başladığını öğreniyoruz.
Hajime no Ippo gerek hikayesi,gerek hikayenin anlatılış tarzı,gerekse birbirinden farklı renkli karakterleriyle hem eğlence hem de azim konusunda izleyiciyi tam anlamıyla doyuruyor.Şahsen ben Ippo'nun hırsına ve azmine hayran kaldım.Ring dışında ne kadar iyi huylu,saygılı biri olsada ringde dövüşürken bambaşka bir hal alıp sadece kazanmaya odaklanması benim açımdan süper bir olgu.Kesinlikle şaheser olmayı hakeden bu seriyi,boksu seven sevmeyen herkesin izlemesini tavsiye ederim.
HAJIME NO IPPO : NEW CHALLANGER
2000 yılında yayınlanan uzun soluklu ilk sezonun ardından oldukça uzun bir ara veren ikinci sezon ancak 2009 yılında yayınlandı ve 26 bölüm sürdü.Mangası 1990 yılından bu yana hala devam eden bu serinin yayınlanan son anime sezonu olmakla beraber tamamen mangaya uygun olarak devam etmiş ve üçüncü sezon için açık bir kapı bırakmıştır ancak ilk iki sezon arasındaki uzun süre dikkate alınırsa,üçüncü sezonunda 2015-2016 yıllarından önce yayınlanacağını pek sanmıyorum,inşallah ben yanılırım ve bu mükemmel anime üçüncü sezonuyla en kısa sürede ilk sezonki gibi 70 küsür bölümden oluşarak geri döner,çünkü ne kadar izlerseniz izleyin hiç bıkmıyorsunuz desem yeridir.
Animenin ikinci sezonunda daha canlı renkler kullanılmakla beraber yeni bir karakter daha ekleniyor.İlk sezondan tanıdık isimlerin çok önemli maçlarını izleme fırsatı bulabiliyoruz.Bu açıdan baktığımızda bu ikinci sezonda Ippo çok önemli bir rol oynamıyor desem yeridir ondan ziyade Takamura çok fazla ön plana çıkıyor ve animenin finalindede ortasiklet dünya şampiyonu olmak için animenin belkide gelmiş geçmiş en uzun süren (bölüm olarak) dövüşünü yapıyor.Bu ikinci sezonda izleyebileceğimiz önemli dövüşler şu şekilde; Miyata VS Arnie, Date VS Martinez, Ippo VS Nao, Hawk VS Takamura.
İlk Special bölümünde Takamura'nın boksa nasıl başladığını öğreniyorduk,ikinci special bölümünde ise Ippo'nun ilk ünvan koruma maçını izliyoruz.OVA bölümünde ise Kimura vs Mashiba'nın mücadelesine tanık oluyoruz.
İkinci sezonunda birinci sezondan eksik kalır bir yanı yok diyebilirim.Bir oturuşta 6-7 bölüm felan hiç sıkılmadan izleyebilirsiniz diye düşünüyorum eğer anime zevkiniz benimkiyle uyuşuyorsa.Bazı bölümler yine komple komedi olsun diye yapılmış ve gerçekten komedi animesi diye yayınlanan serilerden çok daha fazla izleyeni güldürüyor.Sonuç olarak ilk sezonu izleyenlerin kaçırmaması gereken,dünya sahnesinde boksörlerimizin neler yapacağını görebileceğimiz oldukça heyecanlı ve sürükleyici maçları izlemek için mutlaka seriye göz atmanızı öneriririm.
aaa
15 Mart 2012 Perşembe
27 Ocak 2012 Cuma
Aoki Densetsu Shoot! İnceleme
Favori Karakterlerim:Kazuhiro,Toshihiko,Kenji
Tür:Komedi,Okul,Romantizm,Aksiyon,Dram,Spor
Bölüm Sayısı:58 + 1 Film
Not:10/9
1993 yılında yayınlanan eski animelerin ne kadar kaliteli yapımlar olduğunu bir kez daha kanıtlayan,içerisinde hayata dair her şeyi bulunduran mükemmel bir futbol animesidir Aoki Densetsu Shoot!.Açıkçası bu kadar güzel bir hikaye ile karşılaşacağımı beklemiyordum başlarken ancak zaten ilk 2-3 bölüm içinde kaliteli bir yapım olduğunu farkettirdi.
Hikayemiz ortaokulda birlikte okul takımında oynayan bir kaleci,bir ortasaha ve birde forvetin futbol hayatını anlatıyor.Kenji çok başarılı bir kaleci olmasına rağmen ortaokulda karıştığı bir kavga yüzünden takımının diskalifiye olmasına neden olmuş ve bu yüzdende bunalıma girerek futbol oynamayı bırakmıştır.Kazuhiro inanılmaz bir tekniği olan çok başarılı bir ortasaha oyuncusudur ancak o da ortaokuldan sonra doktor olan babasının zorlaması yüzünden derslerine daha fazla ağırlık vermek için futbolu bırakmıştır.Son olarak ise golcü forvet Toshi var.O hala futbola devam etmektedir.Bu üç arkadaşta ortaokuldayken Kakegawa lisesi maçlarını izleyip ordaki 10 numaralı kaptan Kubo'nun oyun stiline hayran olmuşlardır ve bu nedenlede Kagegawa'ya katılmak istemişlerdir.Ancak bu hayali sadece Toshi gerçekleştirmiştir.Birde küçüklük arkadaşları Endo Kazumi isimli erkek fatma diyebileceğimiz bir kız arkadaşları vardır.Kazumi tam bir futbol aşığıdır ve üçünün birlikte oynadığı maçlardan büyük keyif almaktadır bu nedenledir ki Toshi ile beraber Kenji ve Kazuhiro'yu futbola geri döndürmeye çalışırlar ve başarırlar.Daha sonra idolleri Kubo ile beraber bölge şampiyonasına katılarak şampiyon olmayı amaçlarlar,hedefleri takımlarını ulusal şampiyonada temsil edebilmektir.
Filmi ise şampiyonalar sonrasında Kubo'nun eski takımı Frankfurt'un Almanya'dan gelerek Kakegawa'yı ziyaret etmelerini ve bir dostluk maçı yapmalarını konu alıyor.
Aoki Densetsu Shoot! sadece bir futbol animesi değil kesinlikle.Bu animeyi izlerken birçok komedi animesini izlerken güldüğümden daha çok güldüm ve ayrıca bir çok dram animesi izlerken duygulandığımdan daha çok duygulandım.Karakterlerin herbirinin inanılmaz bir derinliği var ve karakterlerle kendinizi özdeşleştirebiliyorsunuz.Eğer gerçek hayatta gerçekten futboldan keyif alıyorsanız bu animeyi izlerken gerçektende kendinizi bir futbol maçında gibi hissedebilirsiniz,çünkü tepkiler,konuşmalar,taktikler felan her şey gerçekten gerçeğe uygun bir biçimde tasarlanmış.Anime aşırı abartı durumlardan da kaçınarak gerçek futbola yakın bir görüntü çizmiş.En iyi futbolcu diye bir şeyi belirlemek imkansız gibi bir şey çünkü herkes kendi alanında uzman olmuş durumda.Örneğin Kazuhiro top sürmede ustayken,Toshi'nin sol bacağı ile çektiği şutlar çok sert.Yani tek bir oyuncuyu öne çıkartıp sadece onu kahraman yapmak yerine gerçekten takım oyunu öne çıkmış durumda.Bu animede kesinlikle benim için unutulmazlar arasına girdi ve mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Lotr : War in the North İnceleme
Tür:RPG-Aksiyon
Platform:PC,XBox360,PS3
Grafik:100/85
Ses:100/80
Oynanış:100/80
Yapım:Snowblind Studios-Warner Bros
GENEL:100/75
2011 yılının kasım ayında piyasaya sürülen War in the North oyunu aslında yine başarısız bir Yüzüklerin Efendisi olarak karşımıza çıkıyor.2011 yılında dahi hala adam gibi kaliteli bir Yüzüklerin Efendisi oyunu yapılamamış olması gerçektende üzücü bir durum.Tabiki Return of the King ve Battle For Middle Earth oyunlarını saymazsak.
War in the North oyununda ana karakterlerle oynayıp bildiğimiz hikayeyi oynamak yerine farklı karakterlerle bambaşka bir maceraya atılıyoruz.Bir insan bir elf ve bir cüceden oluşan grubumuz orta dünyanın kuzey diyarlarında Agandaur isimli şeytani güce karşı savaşarak yüzük kardeşliğinin yükünü hafifletmeye çalışıyor.Yolculuğumuz sırasında Gandalf,Elrond,Aragorn,Legolas,Gimli,Arwen vs. gibi birçok tanıdık karakterle sohbet etme şansı bulsakta onlarla yanyana bir savaşa katılmadığımız gibi kontrolde edemiyoruz.İster insan,ister elf istersenizde cüce olarak oyunu oynayabiliyorsunuz.RPG-Aksiyon türünde bir oyun olmasına rağmen bu oyuna Rpg demek oldukça güç bir durum,çünkü yaptığımız seçimler ne hikayeyi etkiliyor nede doğru düzgün bir seçim şansımız var,yani yaptığımız her seçim aynı kapıya çıkıyor ki bu durum Rpg'nin doğasına ters bir durum,o yüzden ben bu oyunu sadece bir aksiyon oyunu olarak değerlendiriyorum.Oyunda filmdende hatırlayacağımız gibi kartallardan yardım alabiliyoruz hatta Beleram adlı kartal iyi bir dostumuz oluyor.Ayrıca Beleram benim oyundaki favori karakterim yeri gelmişken onuda söyleyeyim.Sekiz farklı mekanda savaşlarımızı sürdürüyoruz ve en sonunda Agandaur ile yüzleşiyoruz.
Oyun genel olarak paso sol tıka basmaya dayalı,belli bir hasar verdikten sonra kritik hasar için birde sağ tıka basıyoruz.Yani oyun boyunca işaret parmağınız kas yapacaktır devamlı aynı tuşa basmaktan benden söylemesi.Bu yönüyle tabikide savaşlar birbirini tekrar ediyor ve bayıyor.Konu olarakta derin bir konu yok ve kendinizi yan karakter olarak görmek çokta hoş bir durum olmasa gerek.Rpg türünde en önemli özelliklerden biride kendinizi oynadığınız karakterle özdeşleştirmenizdir ancak ben oynadığım karaktere birtürlü ısınamadım.Genel olarak vasat bir oyun diyebilirim ancak finalde Agandaur ile kapışmamız güzel düşünülmüş.
Platform:PC,XBox360,PS3
Grafik:100/85
Ses:100/80
Oynanış:100/80
Yapım:Snowblind Studios-Warner Bros
GENEL:100/75
2011 yılının kasım ayında piyasaya sürülen War in the North oyunu aslında yine başarısız bir Yüzüklerin Efendisi olarak karşımıza çıkıyor.2011 yılında dahi hala adam gibi kaliteli bir Yüzüklerin Efendisi oyunu yapılamamış olması gerçektende üzücü bir durum.Tabiki Return of the King ve Battle For Middle Earth oyunlarını saymazsak.
War in the North oyununda ana karakterlerle oynayıp bildiğimiz hikayeyi oynamak yerine farklı karakterlerle bambaşka bir maceraya atılıyoruz.Bir insan bir elf ve bir cüceden oluşan grubumuz orta dünyanın kuzey diyarlarında Agandaur isimli şeytani güce karşı savaşarak yüzük kardeşliğinin yükünü hafifletmeye çalışıyor.Yolculuğumuz sırasında Gandalf,Elrond,Aragorn,Legolas,Gimli,Arwen vs. gibi birçok tanıdık karakterle sohbet etme şansı bulsakta onlarla yanyana bir savaşa katılmadığımız gibi kontrolde edemiyoruz.İster insan,ister elf istersenizde cüce olarak oyunu oynayabiliyorsunuz.RPG-Aksiyon türünde bir oyun olmasına rağmen bu oyuna Rpg demek oldukça güç bir durum,çünkü yaptığımız seçimler ne hikayeyi etkiliyor nede doğru düzgün bir seçim şansımız var,yani yaptığımız her seçim aynı kapıya çıkıyor ki bu durum Rpg'nin doğasına ters bir durum,o yüzden ben bu oyunu sadece bir aksiyon oyunu olarak değerlendiriyorum.Oyunda filmdende hatırlayacağımız gibi kartallardan yardım alabiliyoruz hatta Beleram adlı kartal iyi bir dostumuz oluyor.Ayrıca Beleram benim oyundaki favori karakterim yeri gelmişken onuda söyleyeyim.Sekiz farklı mekanda savaşlarımızı sürdürüyoruz ve en sonunda Agandaur ile yüzleşiyoruz.
Oyun genel olarak paso sol tıka basmaya dayalı,belli bir hasar verdikten sonra kritik hasar için birde sağ tıka basıyoruz.Yani oyun boyunca işaret parmağınız kas yapacaktır devamlı aynı tuşa basmaktan benden söylemesi.Bu yönüyle tabikide savaşlar birbirini tekrar ediyor ve bayıyor.Konu olarakta derin bir konu yok ve kendinizi yan karakter olarak görmek çokta hoş bir durum olmasa gerek.Rpg türünde en önemli özelliklerden biride kendinizi oynadığınız karakterle özdeşleştirmenizdir ancak ben oynadığım karaktere birtürlü ısınamadım.Genel olarak vasat bir oyun diyebilirim ancak finalde Agandaur ile kapışmamız güzel düşünülmüş.
24 Ocak 2012 Salı
Need For Speed: Undercover İnceleme
Tür:Yarış
Platform:PC,XBox360,PS3,PS2,DS,Wii,PSP
Grafik:100/80
Ses:100/82
Oynanış:100/83
Yapım:EA Blackbox
GENEL:100/75
Oyunseverler arasında NFS serisini bilmeyen yoktur ve çoğu oyunseverin en az bir kez bu nfs oyunlarından birini oynadığından eminim diyebilirim.NFS Underground oyunu ile ilk kez bir araba yarışı oynadım ve çokta hoşuma gitti.Daha sonra Underground 2 ve Most Wanted oyunlarıyla NFS iyice tavan yaptı.Ama her yükselişin birde düşüşü vardır ve NFS Most Wanted'dan sonra birdaha toparlanamadı ve hep vasatı geçemeyen yapımlarla karşımıza çıktı.Carbon ve Pro Street oyunlarına NFS oyunu demek için bin şahit gerekiyordu.Peki bu durum Undercover içinde geçerli mi?
Undercover'da polis olarak sokak çeteleri arasına sızıp,onların güvenini kazanarak yaptıkları pis işlerden haberdar olup kaçakçılığı engellemeye çalışıyorsunuz.Görevlerinizi direk olarak Chau Wu isimli ajandan alıp,uyguluyorsunuz.Klasik bir nfs konusu diyebiliriz.Oynanıştan bahsetmek gerekirse,Carbon ve Pro Street'e göre daha başarılı bulduğumu söyleyebilirim ancak kesinlikle Most Wanted'la kapışacak seviyede bir oyun değil.(Yani bi Alex değil :) Çok büyük bir şehirde görevlerinizi gerçekleştiriyorsunuz ancak görevleri almak için herhangi bir yere gitmeniz felan gerekmiyor,yarış yarış üstüne devamlı otomatik olarak görevler size geliyor ve bir yarıştan diğerine hızlıca geçiyorsunuz.Bu görevler bazen yarışta birinci olmak bazen,yarıştığınız kişinin önünde 1 dakika seyredebilmek ve bazende diğer arabayı çarparak yoketmek olabiliyor.Genel olarak bi 2 saatlik oynanış süresinden sonra baydığını rahatça söyleyebilirim,ayrıca konuda pek çekici değil açıkçası.
NFS serisinin tüm oyunlarının farklı oyun motoru üzerine kurulması ve oynanışı çok fazla değiştirmeleri bana göre NFS'nin en büyük yanlışı.Sanki her oyunda farklı bir NFS ile karşılaşıyoruz,yani demek istediğim oynanışla bu kadar fazla oynanmamalı.Undercover'da Pro Street ve Carbon'dan çok farklı bir yapım olmuş ancak bu değişimi sadece Undercover için olumlu olarak görebiliriz ancak yinede benim görüşüm Most Wanted çağını aşmış bir oyundu ve bu yüzden yeni çıkan NFS'ler onun kalitesine ulaşmakta güçlük çekiyorlar.
Platform:PC,XBox360,PS3,PS2,DS,Wii,PSP
Grafik:100/80
Ses:100/82
Oynanış:100/83
Yapım:EA Blackbox
GENEL:100/75
Oyunseverler arasında NFS serisini bilmeyen yoktur ve çoğu oyunseverin en az bir kez bu nfs oyunlarından birini oynadığından eminim diyebilirim.NFS Underground oyunu ile ilk kez bir araba yarışı oynadım ve çokta hoşuma gitti.Daha sonra Underground 2 ve Most Wanted oyunlarıyla NFS iyice tavan yaptı.Ama her yükselişin birde düşüşü vardır ve NFS Most Wanted'dan sonra birdaha toparlanamadı ve hep vasatı geçemeyen yapımlarla karşımıza çıktı.Carbon ve Pro Street oyunlarına NFS oyunu demek için bin şahit gerekiyordu.Peki bu durum Undercover içinde geçerli mi?
Undercover'da polis olarak sokak çeteleri arasına sızıp,onların güvenini kazanarak yaptıkları pis işlerden haberdar olup kaçakçılığı engellemeye çalışıyorsunuz.Görevlerinizi direk olarak Chau Wu isimli ajandan alıp,uyguluyorsunuz.Klasik bir nfs konusu diyebiliriz.Oynanıştan bahsetmek gerekirse,Carbon ve Pro Street'e göre daha başarılı bulduğumu söyleyebilirim ancak kesinlikle Most Wanted'la kapışacak seviyede bir oyun değil.(Yani bi Alex değil :) Çok büyük bir şehirde görevlerinizi gerçekleştiriyorsunuz ancak görevleri almak için herhangi bir yere gitmeniz felan gerekmiyor,yarış yarış üstüne devamlı otomatik olarak görevler size geliyor ve bir yarıştan diğerine hızlıca geçiyorsunuz.Bu görevler bazen yarışta birinci olmak bazen,yarıştığınız kişinin önünde 1 dakika seyredebilmek ve bazende diğer arabayı çarparak yoketmek olabiliyor.Genel olarak bi 2 saatlik oynanış süresinden sonra baydığını rahatça söyleyebilirim,ayrıca konuda pek çekici değil açıkçası.
NFS serisinin tüm oyunlarının farklı oyun motoru üzerine kurulması ve oynanışı çok fazla değiştirmeleri bana göre NFS'nin en büyük yanlışı.Sanki her oyunda farklı bir NFS ile karşılaşıyoruz,yani demek istediğim oynanışla bu kadar fazla oynanmamalı.Undercover'da Pro Street ve Carbon'dan çok farklı bir yapım olmuş ancak bu değişimi sadece Undercover için olumlu olarak görebiliriz ancak yinede benim görüşüm Most Wanted çağını aşmış bir oyundu ve bu yüzden yeni çıkan NFS'ler onun kalitesine ulaşmakta güçlük çekiyorlar.
23 Ocak 2012 Pazartesi
KARANLIK ÇAĞIN BAŞLANGICI: SOPA ve PIPA
Geçtiğimiz yıla kadar Çin ve İran’ın getirdiği internet sınırlandırmalarına karşı çıkan devletler şimdi daha ağır önlemler için hazırlık yapıyor. İngiltere’de getirilen korsana karşı mücadele önlemlerinden sonra şimdi de ABD SOPA yasa tasarısıyla bilinen internet’i değiştirmeye hazırlanıyor.
Kısa sürede tüm dünyanın karşı çıktığı SOPA hakkındaki gerçekleri biliyor musunuz? Neden Google ve Wikipedia gibi siteler para kaybedeceklerini bildikleri halde yayınlarına bir günlüğüne ara verdi? ABD’nin aba altından SOPA gösterdiği bu yeni tasarıyla ilgili detaylar sizi internet’in geleceği hakkında düşündürecek.
Nedir Bu SOPA?
Her fırsatta özgürlüğün savunucusu olduğunu açıklayan Amerika Birleşik Devlet’leri, bu sefer internet’in anlamını değiştirecek bir tasarı üzerinde çalışıyor. Tam açılımı, Çevrimiçi Korsanlığı Engelleme Yasası olan SOPA, telif hakkı sahiplerinin istekleri üzerine oluşturulmaya başlandı. Aylardır devam eden SOPA çalışmalarına karşı kimse birkaç hafta öncesine kadar tepki göstermedi.
İçerisinde, Sony, Warner Bros, Universal, Walt Disney ve çizgi roman firması Marvel gibi devlerin bulunduğu 135 şirket bu yasanın oluşturulması için hükümete baskı yaptı. SOPA temelde, telif sahiplerinin hak ettikleri kazançlara ulaşmaları için korsanı engellemek üzerine hazırlanıyordu.
Özetle yasa dışı, müzik, film ve oyun içeriklerinin önüne geçmeyi hedefliyordu. ABD’in vergi devleri parayla kazandıkları bu gücü kısa sürede kendi çıkarları için kullanmaya karar verdi. SOPA’yla ilgili bilgilendirilen Facebook ve Google gibi siteler tasarının gerçek içeriğini duyunca kamuoyunu SOPA’ya karşı durmaya davet etti. Peki, neden telif haklarından para kazanan bu içerik üretici siteler bindikleri dalı kesme kararı aldı
SOPA Neleri Değiştirecek?
Tasarının şirket haklarını korumak için başlayan hazırlanma süreci kısa sürede, internet karşıtı grupların ve para baronlarının yatırımıyla Çin ve İran’ın bile sansürlerini normal gösterecek hal aldı.
Şirketler, ellerini geçen gücü kullanarak bilinen internet’in yüzünü değiştirme kararı aldılar. Normal bir Facebook kullanıcısı olarak, sevdiğiniz karakterleri, müzikleri ve filmlerden sahneleri profilinizde mutlaka paylaşmışsınızdır.
SOPA yürürlüğe girerse tüm bunlar telif hakkı sahiplerine karşı bireysel suç sayılacak. Özetle, telifini ödemediğiniz hiçbir içeriği sosyal ağlarınızda bile paylaşamayacaksınız. YouTube üzerinden, izlediğiniz özet görüntüler, oyunlarla ilgili hazırlanmış özel videolar da SOPA kapsamında suç sayılacak. Sevdiğiniz bir oyunda ne kadar başarılı olduğunuzu videoya çekip YouTube üzerinden paylaşamayacaksınız.
Korsan Kullananın Başına Ne Gelecek?
Telif hakkı sahiplerinin yıllardır şikayet ettiği, içerik paylaşım siteleri SOPA’yla birlikte hücre evleri gibi görülecek. SOPA şirketlere uluslar arası olarak haklarını arama yetkisi sunuyor.
ABD kaynaklı telif içeriklerinin izi şirketler tarafından tüm dünyada sürülebilecek. Örneğin, sevdiğiniz bir dizinin yeni bölümünü indirdiniz. Dizinin telif hakkına sahip şirket artık dosyaları indiren IP’leri izleyebilecek.
Karşılığında bu IP ve kullanıcı bilgileriyle güvenlik güçlerine başvurarak hakkınızda tazminat davası açabilecek. Normalde otel ya da restoranlar da radyo dışında çalan parçalar için firmalar telif ödemek zorunda. Telif sahipleri aynı mantığı internet’e getirmek istiyor. Özetle, YouTube üzerinden yayınladığınız video yüzünden tazminat davasıyla karşılaşabilirsiniz.
İnternet Devlerinin Sonu mu Geliyor?
Yasanın diğer bir ucuysa Google, YouTube, Facebook gibi dev siteleri etkiliyor. SOPA’yla birlikte kullanıcılar kadar içeriklerin yer aldığı platformlar da etkilenecek. Mevcut telif yasalarına göre, telif haklarını aşan içeriklerden dolayı üye sorumluydu. Şu anda tercih edilen mevzuatsa bu içeriklerin silinmesi ve platform içerisinde paylaşımı yapan kişinin ceza alması tercih ediliyor.
Yeni yasayla birlikte, bu içeriğin yayınlandığı siteler bir gün boyunca telif haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle engellenebilecek. Şirketler açtıkları davalarla, sitelerin direkt DNS üzerinden engellenmesini talep edebilecek. Örneğin sitenizde bu kuralları aşan bir video yayınlandı. Şirketin Türkiye ofisi size dava açarak bir gün boyunca reklam gelirlerinden mahrum kalmanızı sağlayacak.
Üstelik bir süre, durumu açıklayan bir yazıyı ana sayfanızda tutmak isteyeceksiniz. Facebook ve YouTube gibi içerik paylaşımından güç alan sosyal sitelerin etkisi azalacak. Geçtiğimiz yıllarda Google ve Facebook gibi sitelerin hükümetlere kafa tutacak kamuoyu desteğine sahip olduğuna sıkça rastlamıştık. Twitter’sa rejim değiştiren isyanlarda temel rol oynamıştı. SOPA bu sitelerin gücünü azaltmayı hedefliyor.
SOPA’nın Geleceği Var mı?
Sadece iki hafta öncesine kadar ABD’in en büyük servis sağlayıcıları ve firmaları SOPA’nın destekçileri arasında yer alıyordu. Oluşan kamuoyu tepkilerinden korkan ISP’ler teker teker SOPA’dan desteklerini çekmeye başladı. Bu konudaki en iyi örnek alan adı tescili konusunda dünyanın tanıdığı Godaddy’in başına gelenlerle açıklanabilir.
Godady SOPA’nın ateşli destekçilerinden biriydi. Tasarıyı hazırlayan telif sahiplerini müşterisi yapmak isteyen firma bir anda yüzlerce kullanıcının protesto olarak sitelerinin alan adlarını rakip şirketlere taşımasıyla tasarıya olan desteğini çekti. Wikipedia, Google, Facebook, eBay gibi yüzlerce site bu tasarıyı protesto etmek için eylem planlarını açıkladı.
Şu anda popüler bir sosyal sorumluluk kampanyası haline gelen Anti SOPA hareketi çığ gibi büyüyor. Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Barack Obama SOPA’ya karşı olduğunu açıkladı. Önümüzdeki hafta gerçekleşecek oylama da SOPA’nın karşısında büyük bir kamuoyu tepkisi yer alacak. Öte yandan SOPA’nın destekçilerinin ABD’nin vergi şampiyonları olduğunu da unutmamak lazım. Tasarının oylamadan geçmeyip yumuşatılarak tekrar senatoya getirilmesi en muhtemel olasılık gibi gözüküyor.
kaynak:merlinin kazanı
Kısa sürede tüm dünyanın karşı çıktığı SOPA hakkındaki gerçekleri biliyor musunuz? Neden Google ve Wikipedia gibi siteler para kaybedeceklerini bildikleri halde yayınlarına bir günlüğüne ara verdi? ABD’nin aba altından SOPA gösterdiği bu yeni tasarıyla ilgili detaylar sizi internet’in geleceği hakkında düşündürecek.
Nedir Bu SOPA?
Her fırsatta özgürlüğün savunucusu olduğunu açıklayan Amerika Birleşik Devlet’leri, bu sefer internet’in anlamını değiştirecek bir tasarı üzerinde çalışıyor. Tam açılımı, Çevrimiçi Korsanlığı Engelleme Yasası olan SOPA, telif hakkı sahiplerinin istekleri üzerine oluşturulmaya başlandı. Aylardır devam eden SOPA çalışmalarına karşı kimse birkaç hafta öncesine kadar tepki göstermedi.
İçerisinde, Sony, Warner Bros, Universal, Walt Disney ve çizgi roman firması Marvel gibi devlerin bulunduğu 135 şirket bu yasanın oluşturulması için hükümete baskı yaptı. SOPA temelde, telif sahiplerinin hak ettikleri kazançlara ulaşmaları için korsanı engellemek üzerine hazırlanıyordu.
Özetle yasa dışı, müzik, film ve oyun içeriklerinin önüne geçmeyi hedefliyordu. ABD’in vergi devleri parayla kazandıkları bu gücü kısa sürede kendi çıkarları için kullanmaya karar verdi. SOPA’yla ilgili bilgilendirilen Facebook ve Google gibi siteler tasarının gerçek içeriğini duyunca kamuoyunu SOPA’ya karşı durmaya davet etti. Peki, neden telif haklarından para kazanan bu içerik üretici siteler bindikleri dalı kesme kararı aldı
SOPA Neleri Değiştirecek?
Tasarının şirket haklarını korumak için başlayan hazırlanma süreci kısa sürede, internet karşıtı grupların ve para baronlarının yatırımıyla Çin ve İran’ın bile sansürlerini normal gösterecek hal aldı.
Şirketler, ellerini geçen gücü kullanarak bilinen internet’in yüzünü değiştirme kararı aldılar. Normal bir Facebook kullanıcısı olarak, sevdiğiniz karakterleri, müzikleri ve filmlerden sahneleri profilinizde mutlaka paylaşmışsınızdır.
SOPA yürürlüğe girerse tüm bunlar telif hakkı sahiplerine karşı bireysel suç sayılacak. Özetle, telifini ödemediğiniz hiçbir içeriği sosyal ağlarınızda bile paylaşamayacaksınız. YouTube üzerinden, izlediğiniz özet görüntüler, oyunlarla ilgili hazırlanmış özel videolar da SOPA kapsamında suç sayılacak. Sevdiğiniz bir oyunda ne kadar başarılı olduğunuzu videoya çekip YouTube üzerinden paylaşamayacaksınız.
Korsan Kullananın Başına Ne Gelecek?
Telif hakkı sahiplerinin yıllardır şikayet ettiği, içerik paylaşım siteleri SOPA’yla birlikte hücre evleri gibi görülecek. SOPA şirketlere uluslar arası olarak haklarını arama yetkisi sunuyor.
ABD kaynaklı telif içeriklerinin izi şirketler tarafından tüm dünyada sürülebilecek. Örneğin, sevdiğiniz bir dizinin yeni bölümünü indirdiniz. Dizinin telif hakkına sahip şirket artık dosyaları indiren IP’leri izleyebilecek.
Karşılığında bu IP ve kullanıcı bilgileriyle güvenlik güçlerine başvurarak hakkınızda tazminat davası açabilecek. Normalde otel ya da restoranlar da radyo dışında çalan parçalar için firmalar telif ödemek zorunda. Telif sahipleri aynı mantığı internet’e getirmek istiyor. Özetle, YouTube üzerinden yayınladığınız video yüzünden tazminat davasıyla karşılaşabilirsiniz.
İnternet Devlerinin Sonu mu Geliyor?
Yasanın diğer bir ucuysa Google, YouTube, Facebook gibi dev siteleri etkiliyor. SOPA’yla birlikte kullanıcılar kadar içeriklerin yer aldığı platformlar da etkilenecek. Mevcut telif yasalarına göre, telif haklarını aşan içeriklerden dolayı üye sorumluydu. Şu anda tercih edilen mevzuatsa bu içeriklerin silinmesi ve platform içerisinde paylaşımı yapan kişinin ceza alması tercih ediliyor.
Yeni yasayla birlikte, bu içeriğin yayınlandığı siteler bir gün boyunca telif haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle engellenebilecek. Şirketler açtıkları davalarla, sitelerin direkt DNS üzerinden engellenmesini talep edebilecek. Örneğin sitenizde bu kuralları aşan bir video yayınlandı. Şirketin Türkiye ofisi size dava açarak bir gün boyunca reklam gelirlerinden mahrum kalmanızı sağlayacak.
Üstelik bir süre, durumu açıklayan bir yazıyı ana sayfanızda tutmak isteyeceksiniz. Facebook ve YouTube gibi içerik paylaşımından güç alan sosyal sitelerin etkisi azalacak. Geçtiğimiz yıllarda Google ve Facebook gibi sitelerin hükümetlere kafa tutacak kamuoyu desteğine sahip olduğuna sıkça rastlamıştık. Twitter’sa rejim değiştiren isyanlarda temel rol oynamıştı. SOPA bu sitelerin gücünü azaltmayı hedefliyor.
SOPA’nın Geleceği Var mı?
Sadece iki hafta öncesine kadar ABD’in en büyük servis sağlayıcıları ve firmaları SOPA’nın destekçileri arasında yer alıyordu. Oluşan kamuoyu tepkilerinden korkan ISP’ler teker teker SOPA’dan desteklerini çekmeye başladı. Bu konudaki en iyi örnek alan adı tescili konusunda dünyanın tanıdığı Godaddy’in başına gelenlerle açıklanabilir.
Godady SOPA’nın ateşli destekçilerinden biriydi. Tasarıyı hazırlayan telif sahiplerini müşterisi yapmak isteyen firma bir anda yüzlerce kullanıcının protesto olarak sitelerinin alan adlarını rakip şirketlere taşımasıyla tasarıya olan desteğini çekti. Wikipedia, Google, Facebook, eBay gibi yüzlerce site bu tasarıyı protesto etmek için eylem planlarını açıkladı.
Şu anda popüler bir sosyal sorumluluk kampanyası haline gelen Anti SOPA hareketi çığ gibi büyüyor. Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Barack Obama SOPA’ya karşı olduğunu açıkladı. Önümüzdeki hafta gerçekleşecek oylama da SOPA’nın karşısında büyük bir kamuoyu tepkisi yer alacak. Öte yandan SOPA’nın destekçilerinin ABD’nin vergi şampiyonları olduğunu da unutmamak lazım. Tasarının oylamadan geçmeyip yumuşatılarak tekrar senatoya getirilmesi en muhtemel olasılık gibi gözüküyor.
kaynak:merlinin kazanı
Dragon Age Origins İnceleme
Tür:RPG
Platform:PC,XBox360,PS3
Grafik:100/88
Ses:100/90
Oynanış:100/93
Yapım:Bioware
GENEL:100/94
2009 yılında piyasaya sürülen Dragon Age Origins RPG türünün tüm öğelerini içinde bulunduran eşsiz bir yapıt tanımlamasına harfi harfine uyan ve tüm RPG sevenlerin mutlaka oynamasını düşündüğüm bir oyun oldu benim için.Benim en sevdiğim oyun türü şüphesiz RPG türüdür ve bu oyunuda oynarken inanılmaz keyif aldım.RPG oyunları özellikle uzun oynanış süresi ve hikayeleriyle öne çıkan yapımlardır ki bu nedenle benimde en sevdiğim türlerdir.Daha önce birçok RPG oyunu oynamış biri olarak söyleyebilirim ki Dragon Age gerçekten başarılı bir yapım olmuş.
Oyuna başladığımızda bizden bir karakter oluşturmamız isteniyor.Bu karakterin erkek-kadın olmasına,insan-elf-cüce olmasına ve son olarakta savaşçı-büyücü-hırsız olmasına karar veriyoruz ve bu seçimlerimize göre karakterimizin geçmişi şekilleniyor ve oynayacağımız ilk 1-1,5 saatlik kısmın hikayesi tamamen değişiyor.Daha sonra karakterimizin tipini,saçını vs. ayarlayıp bize verilen 5 yetenek puanını ve diğer birkaç özelliği ayarladıktan sonra oyuna başlıyoruz.Ben büyücü sınıfını seçerek oyuna başladım ve bitirdim,bu seçim oyunun tamamını etkilediği gibi daha sonra yayınlanan DLC'lere de etki ediyor,bundan daha sonra bahsedeceğim.Oluşturduğunuz karaktere özel geçmişi oynadıktan sonra asıl konuya geçiyoruz.Ferelden diyarında "Blight" diğer adıyla "Yıkım" diye adlandırılan bir felaket tekrar derin uykusundan uyanmaktadır.Darkspawnlar tekrar yükselişe geçmiş ve sayılarını her geçen gün arttırmışlardır.Bunlara karşı gelecek kuvvet ise Ostagar'da birleşmektedir ve bizde bir Grey Warden olarak bu savunmada payımızı almış bulunmaktayız.Grey Wardenlar nesiller boyu Darkspawnlara karşı savaşmış büyük kahramanlardır.Darkspawnların asıl güç kaynağı ise Arch Demon yani Baş İblis'tir,Darkspawnları gerçekten yokedebilmek için Arch Demon'un mutlaka öldürülmesi gerekmektedir.Ostagar savunması başarısız olup krallık yıkılınca dağılmış kuvvetleri tekrar bir araya getirip yeni ittifaklar yaparak Darkspawnlara karşı savaşma görevi bize düşüyor ve bu uzun maceraya giriş yapıyoruz.Oyun boyunca yaptığınız seçimler yol arkadaşlarınızın size karşı tavrını etkilediği gibi kararlarınızdan hoşlanmayanlar grubu terkedebilir ya da siz bu kişileri gruptan uzaklaştırabilirsiniz.Elf diyarlarından tutun Cüce diyarlarına kadar bir çok farklı alan görebileceğiniz oyunda grafikler kadar savaşlarda öne çıkıyor.Bazen bir ordu içinde savaşıyor bazen ise 4 kişilik grup halinde savaşıyorsunuz.Yaptığınız seçimler hikayeyi tamamen şekillendiriyor ve sonuçta kendi istediğiniz biçimde bir dünya oluşturuyorsunuz.
Oyunun bir başka artısıda birçok DLC'ye sahip olması,bu sayede Origins'ten sonrada kendi karakterinizi bu DLC'lere import edip kullanabiliyorsunuz ya da yeni bir karakter oluşturabiliyorsunuz.Özellikle Awakening DLC'si oldukça uzun bir oynanım süresine sahip,en son olarakta Witch Hunt adlı DLC'yi oynamanızı öneririm çünkü gerçek anlamda bu DLC ile oyun sonlanıyor.Origins oyununu 70 saate yakın bir sürede bitirdim ancak oyunu bitirmek için değil her şeyini araştırıp,iyice oyunu kavrayarak bitirdim yani eğer siz direk gerekli olaylara geçip konuyu dalandırıp budaklandırmazsanız belkide 50 saatte felan bitirebilirisiniz diye düşünüyorum,tabi bu süre DLC'lerle birlikte dahada artıyor ama her ne olursa olsun Dragon Age Origins sizden çaldığı vakti fazlasıyla hakeden bir oyun ve tüm RPG severlere tavsiye ederim.Son olarakta benim oluşturduğum karakterin resmini sizlere göstermek istiyorum işte Ferelden kahramanı Uğur (: Karakterim (Ortadaki benim)
Platform:PC,XBox360,PS3
Grafik:100/88
Ses:100/90
Oynanış:100/93
Yapım:Bioware
GENEL:100/94
2009 yılında piyasaya sürülen Dragon Age Origins RPG türünün tüm öğelerini içinde bulunduran eşsiz bir yapıt tanımlamasına harfi harfine uyan ve tüm RPG sevenlerin mutlaka oynamasını düşündüğüm bir oyun oldu benim için.Benim en sevdiğim oyun türü şüphesiz RPG türüdür ve bu oyunuda oynarken inanılmaz keyif aldım.RPG oyunları özellikle uzun oynanış süresi ve hikayeleriyle öne çıkan yapımlardır ki bu nedenle benimde en sevdiğim türlerdir.Daha önce birçok RPG oyunu oynamış biri olarak söyleyebilirim ki Dragon Age gerçekten başarılı bir yapım olmuş.
Oyuna başladığımızda bizden bir karakter oluşturmamız isteniyor.Bu karakterin erkek-kadın olmasına,insan-elf-cüce olmasına ve son olarakta savaşçı-büyücü-hırsız olmasına karar veriyoruz ve bu seçimlerimize göre karakterimizin geçmişi şekilleniyor ve oynayacağımız ilk 1-1,5 saatlik kısmın hikayesi tamamen değişiyor.Daha sonra karakterimizin tipini,saçını vs. ayarlayıp bize verilen 5 yetenek puanını ve diğer birkaç özelliği ayarladıktan sonra oyuna başlıyoruz.Ben büyücü sınıfını seçerek oyuna başladım ve bitirdim,bu seçim oyunun tamamını etkilediği gibi daha sonra yayınlanan DLC'lere de etki ediyor,bundan daha sonra bahsedeceğim.Oluşturduğunuz karaktere özel geçmişi oynadıktan sonra asıl konuya geçiyoruz.Ferelden diyarında "Blight" diğer adıyla "Yıkım" diye adlandırılan bir felaket tekrar derin uykusundan uyanmaktadır.Darkspawnlar tekrar yükselişe geçmiş ve sayılarını her geçen gün arttırmışlardır.Bunlara karşı gelecek kuvvet ise Ostagar'da birleşmektedir ve bizde bir Grey Warden olarak bu savunmada payımızı almış bulunmaktayız.Grey Wardenlar nesiller boyu Darkspawnlara karşı savaşmış büyük kahramanlardır.Darkspawnların asıl güç kaynağı ise Arch Demon yani Baş İblis'tir,Darkspawnları gerçekten yokedebilmek için Arch Demon'un mutlaka öldürülmesi gerekmektedir.Ostagar savunması başarısız olup krallık yıkılınca dağılmış kuvvetleri tekrar bir araya getirip yeni ittifaklar yaparak Darkspawnlara karşı savaşma görevi bize düşüyor ve bu uzun maceraya giriş yapıyoruz.Oyun boyunca yaptığınız seçimler yol arkadaşlarınızın size karşı tavrını etkilediği gibi kararlarınızdan hoşlanmayanlar grubu terkedebilir ya da siz bu kişileri gruptan uzaklaştırabilirsiniz.Elf diyarlarından tutun Cüce diyarlarına kadar bir çok farklı alan görebileceğiniz oyunda grafikler kadar savaşlarda öne çıkıyor.Bazen bir ordu içinde savaşıyor bazen ise 4 kişilik grup halinde savaşıyorsunuz.Yaptığınız seçimler hikayeyi tamamen şekillendiriyor ve sonuçta kendi istediğiniz biçimde bir dünya oluşturuyorsunuz.
Oyunun bir başka artısıda birçok DLC'ye sahip olması,bu sayede Origins'ten sonrada kendi karakterinizi bu DLC'lere import edip kullanabiliyorsunuz ya da yeni bir karakter oluşturabiliyorsunuz.Özellikle Awakening DLC'si oldukça uzun bir oynanım süresine sahip,en son olarakta Witch Hunt adlı DLC'yi oynamanızı öneririm çünkü gerçek anlamda bu DLC ile oyun sonlanıyor.Origins oyununu 70 saate yakın bir sürede bitirdim ancak oyunu bitirmek için değil her şeyini araştırıp,iyice oyunu kavrayarak bitirdim yani eğer siz direk gerekli olaylara geçip konuyu dalandırıp budaklandırmazsanız belkide 50 saatte felan bitirebilirisiniz diye düşünüyorum,tabi bu süre DLC'lerle birlikte dahada artıyor ama her ne olursa olsun Dragon Age Origins sizden çaldığı vakti fazlasıyla hakeden bir oyun ve tüm RPG severlere tavsiye ederim.Son olarakta benim oluşturduğum karakterin resmini sizlere göstermek istiyorum işte Ferelden kahramanı Uğur (: Karakterim (Ortadaki benim)
5 Ocak 2012 Perşembe
The Lord of The Rings: Conquest İnceleme
Tür:Aksiyon
Platform:PC,XBox360,DS,PS3
Grafik:100/83
Ses:100/85
Oynanış:100/88
Yapım:EA Games
GENEL:100/50
Yüzüklerin Efendisi film serisini duymayan yoktur,varsada ayıp etmiştir.Muazzam LOTR üçlemesini defalarca seyretmeme rağmen hiç bıkmadan usanmadan kendini tekrar tekrar izleten bir film üçlemesi olması yönüyle sıkılmadan şimdi bile tekrar izlerim.Ancak gel gelelim ki oyunları hakkında aynı başarıdan söz etmek mümkün değil,tıpkı Harry Potter oyun serisi gibi LOTR oyunlarıda vasatı aşamıyor malesef.
Conquest oyununa başlarken beklentim çok büyüktü.İnternetten araştırdığım kadarıyla ve gördüğüm resimler dolayısıyla gerçekten oyunu ilk açtığımda büyük bir heyecanla açtım ve Yüzüklerin Efendisi dünyasına girmek için tam olarak şartlanmıştım diyebilirim.Lakin oyuna başlamamla beraber 5 dakika içerisinde oyunun mantığını çözüp ne kadar tekdüze olduğunu kavradım.Oyunda film ve kitap serisinin efsane savaşlarında buluyoruz kendimizi ancak bu savaşları birbirine bağlayan adam gibi aravideolar malesef yok.Aravideolar filmden görüntüler eşliğinde bir hikaye anlatıcı tarafından anlatılarak gösteriliyor ki bu bence kötü bir durum ben kendi aravideolarını yapmalarını tercih ederdim.Her büyük savaş öncesi bizden nasıl bir asker olmamızı istediğimizi soruyor.İster kılıç ister ok ya da büyücü olarak savaşlara katılabiliyorsunuz ve savaşın ortalarına doğru sizden kahraman olup olmak istemediğinizi soruyor.Evet diye cevap verirseniz o bölüme özgü kahraman olabiliyorsunuz,Gandalf ya da Faramir gibi.Malesef savaş atmosferi yok denecek kadar az ve oyun içi seslerinde pek başarılı olduğu söylenemez.Devamlı farenin sol tuşuna basarak adam öldürmek belli bir zaman sonra sıkıcı olmaya başlıyor...
Şimdiye kadar oynadığım LOTR oyunları arasında en başarılısı Return of The King oyunuydu.Bu Conquest oyunuyla ona yakın bir tarz benimsenmiş olsada şahsen ben Return of the King varken bu oyunun yüzüne dahi bakmam.Grafik olarak "eh işte" diyebileceğim yapım malesef vasatı geçemiyor.
Platform:PC,XBox360,DS,PS3
Grafik:100/83
Ses:100/85
Oynanış:100/88
Yapım:EA Games
GENEL:100/50
Yüzüklerin Efendisi film serisini duymayan yoktur,varsada ayıp etmiştir.Muazzam LOTR üçlemesini defalarca seyretmeme rağmen hiç bıkmadan usanmadan kendini tekrar tekrar izleten bir film üçlemesi olması yönüyle sıkılmadan şimdi bile tekrar izlerim.Ancak gel gelelim ki oyunları hakkında aynı başarıdan söz etmek mümkün değil,tıpkı Harry Potter oyun serisi gibi LOTR oyunlarıda vasatı aşamıyor malesef.
Conquest oyununa başlarken beklentim çok büyüktü.İnternetten araştırdığım kadarıyla ve gördüğüm resimler dolayısıyla gerçekten oyunu ilk açtığımda büyük bir heyecanla açtım ve Yüzüklerin Efendisi dünyasına girmek için tam olarak şartlanmıştım diyebilirim.Lakin oyuna başlamamla beraber 5 dakika içerisinde oyunun mantığını çözüp ne kadar tekdüze olduğunu kavradım.Oyunda film ve kitap serisinin efsane savaşlarında buluyoruz kendimizi ancak bu savaşları birbirine bağlayan adam gibi aravideolar malesef yok.Aravideolar filmden görüntüler eşliğinde bir hikaye anlatıcı tarafından anlatılarak gösteriliyor ki bu bence kötü bir durum ben kendi aravideolarını yapmalarını tercih ederdim.Her büyük savaş öncesi bizden nasıl bir asker olmamızı istediğimizi soruyor.İster kılıç ister ok ya da büyücü olarak savaşlara katılabiliyorsunuz ve savaşın ortalarına doğru sizden kahraman olup olmak istemediğinizi soruyor.Evet diye cevap verirseniz o bölüme özgü kahraman olabiliyorsunuz,Gandalf ya da Faramir gibi.Malesef savaş atmosferi yok denecek kadar az ve oyun içi seslerinde pek başarılı olduğu söylenemez.Devamlı farenin sol tuşuna basarak adam öldürmek belli bir zaman sonra sıkıcı olmaya başlıyor...
Şimdiye kadar oynadığım LOTR oyunları arasında en başarılısı Return of The King oyunuydu.Bu Conquest oyunuyla ona yakın bir tarz benimsenmiş olsada şahsen ben Return of the King varken bu oyunun yüzüne dahi bakmam.Grafik olarak "eh işte" diyebileceğim yapım malesef vasatı geçemiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)