Tür:Aksiyon-Macera
Platform:PS3,Xbox360,PC
Grafik:100/83
Ses:100/87
Oynanış:100/94
Yapım:Gaijin Entertainment - Konami
GENEL:100/85
2012 yılının nisan ayında piyasaya sürülen Blades of Time oyunu aslında X-Blades adlı oyunun devamı gibi gözüksede,yönlendirdiğimiz karakter dışında ilk oyunla konu bakımından herhangi bir bağı yok.Gayet seri ve hızlı bir oyun olan Blades of Time'a alışması oldukça kolay ve kısa sürede oyun kendini sevdirmeyi başarıyor.
Ayumi adlı bir hazine avcısı kızı yönlendirdiğimiz oyun,bir tür sihirli küreye dokunduktan sonra Ayumi ile ortağı Zero'nun kendilerini gizemli ve büyülü bir adada bulmalarıyla başlıyor.Ayumi adayı araştırdıkça adanın tehlikeli olduğunu ve çeşit çeşit gizemli güçlere sahip heykeller,yaratıklar vs. olduğunu keşfediyor.Zero ile farklı yerlere ışınlanmış olan Ayumi oyunun ilerleyen bölümlerinde partneriylede karşılaşıyor ve özellikle final bölümünde ortak çalışabiliyoruz.Altar denilen gizemli heykeller tarafından değişik güçler bahşedilen Ayumi oyun ilerledikçe farklı güçlere kavuşuyor ve gittikçe güçleniyor.Ayumi güçlendikçe tabi düşmanlarımızda güçleniyor ve oyun iyice zorlaşmaya başlıyor.Oyunun en güzel özelliği zamanı geri alabilmemiz ancak bu zamanı geri alma olayını Prince of Persia'da ki gibi düşünmeyin,çünkü oldukça farklı.Ayumi zamanı geri alarak birnevi kendini klonluyor ve geçmiş 30sn-1dk arası yaptıklarımızı klon Ayumi yaparken bizde yeni hareketlerimizi yapabiliyoruz bu şekilde kendinizden sayısız tane yapabilir ve düşman ordularına karşı kendi Ayumi ordunuzu kurabilirsiniz ki bazı düşmanları bu özellik olmadan yenmek mümkün değil.
Oyun başladığı yerde son buluyor ancak son için biraz kötü son diyebiliriz ve özellikle son bölümlerde Ayumi'nin gücü iyice tavan yapıyor hatta uçma özelliğine dahi sahip oluyor ve mükemmel bir son savaşla oyun son buluyor.Açıkçası oyuna başlarken çok büyük beklentilerim yoktu belkide bu yüzden oyun beni doyurdu diyebilirim.Oyun boyunca devamlı aravideolar giriyor ve oyunun atmosferinden bu sayede kopmak mümkün olmuyor,ayrıca Ayumi sesli düşündüğü içinde bol bol monolog ya da ilerleyen zamanlarda diyalog duymanız mümkün oluyor.Oyun sırf aksiyon olmaması için aralara bazı bulmacalarda sıkıştırılmış durumda ancak bu bulmacalar o kadarda zor değil bu sayede oyunun atmosferinden kopmuyorsunuz.Genel olarak iyi vakit geçirmek için tercih edilebilecek seviyede bir oyun olduğunu söyleyebilirim.
aaa
17 Mayıs 2012 Perşembe
15 Mayıs 2012 Salı
Darksiders İnceleme
Tür:Aksiyon-Macera
Platform:PS3,Xbox360,PC
Grafik:100/89
Ses:100/90
Oynanış:100/91
Yapım:Vigil Games - THQ
GENEL:100/90
2010 yılında piyasaya sürülen Darksiders oyunu görünüşte birçok oyundan izler taşıyor olsada konusu ve kolay oynanış tarzıyla diğer oyunlardan kendini sıyırmayı başarıyor.Şahsen ben Darksiders'ı oynarken God of War ile Prince of Persia karışımı bir oyun oynuyormuş gibi hissettim.Şiddet bakımından God of War'a rakip bir oyun olmasının yanında içerdiği bulmacalarla da Prince of Persia'ya güçlü bir rakip olmuş.
Cennet ile Cehennem arasındaki savaş uzun zamandır devam etmektedir ve bu düzensizliği gidermek için insan ırkının anahtar rol oynayacağı düşünülmektedir.Konsey zamanı gelince kırılmak üzere 7 adet mühür ortaya çıkarmıştır.Bu 7 mühür kırıldığında gerçek kıyamet kopacaktı ancak burda işler biraz karışıyor,çünkü bu mühürler kırılmadan önce oyundaki yönlendirdiğimiz "War" çağırıldığını söylüyor ve dünyaya erken bir iniş gerçekleştiriyor.War ve diğer 3 kardeşi,bunlar mahşerin dört atlısı olarak adlandırılıyorlar ve kıyamet gününde,mühürler kırıldığında dünyaya inmek üzere görevlendirilmiş kişilerdir.Ancak War bir tür oyunun içine düşüyor ve çağırılmamasına karşın dünyaya geliyor ve sonucundada Straga adlı bir şeytana karşı savaşı kaybediyor.Tüm güçleri kendisinden alınan War, tekrar eski güçlerine kavuşabilmek ve bu yanlış anlaşılmayı düzeltebilmek adına tekrar Konsey ile işbirliği içine giriyor ve oyun başlıyor.Oyun boyunca War güçlerini teker teker geri kazanıyor ve eskiden olduğundan dahi çok güçleniyor...
"Horseman" yani atlı olarak hitap edilmesine karşın oyunun ortalarına kadar War'ın at felan sürdüğü yok ancak daha sonra atımız Ruin'e kavuşuyoruz ve gerek yolculuklarımızda gerekse savaşlarda Ruin'in çok fazla yardımı dokunuyor.Oyunu 16 saat gibi bir sürede bitirmiş olmama rağmen eğer bulmaca kısımlarında destek almasaydım hiç şüphem yok ki bu süre en az bir 5-6 saat daha uzayabilirdi.Oyunda birçok farklı savaş aleti kullanıyoruz,kullandığımız kılıcımıza özellikler ekleyebiliyoruz,ruh toplayarak daha sonra bu ruhlarla kendimize özellik alabiliyor kendimizi birnevi upgrade edebiliyoruz.Oyunda aksiyon tavan yapmış durumda ancak son bölüm olan "Eden" bölümü öncesi "The Black Throne" bölümü benim şimdiye kadar gördüğüm en zor bölümlerden biriydi,Prince of Persia'da dahil olmak üzere bu kadar zor bulmacalara rastladığım bir oyun daha yok sanırım.Portal özelliğimizi kazanınca bu bölüm iyice karışıyor açıkçası,ayrıca bu özellikle beraber ünlü oyun Portal'ı da sanki oynuyor gibi hissedebilirsiniz.En baştada dediğim gibi, Darksiders birçok oyundan özellikler barındırıyor olmasına rağmen kendine has özelliklerede sahip bir oyun,ayrıca oyunun finali gerçekten güzel düşünülmüş ve oyuncuya ikinci oyunu beklemek için güzel bir neden sunmuş.Darksiders 2 oyununun 2012'de çıkması bekleniyor.
Platform:PS3,Xbox360,PC
Grafik:100/89
Ses:100/90
Oynanış:100/91
Yapım:Vigil Games - THQ
GENEL:100/90
2010 yılında piyasaya sürülen Darksiders oyunu görünüşte birçok oyundan izler taşıyor olsada konusu ve kolay oynanış tarzıyla diğer oyunlardan kendini sıyırmayı başarıyor.Şahsen ben Darksiders'ı oynarken God of War ile Prince of Persia karışımı bir oyun oynuyormuş gibi hissettim.Şiddet bakımından God of War'a rakip bir oyun olmasının yanında içerdiği bulmacalarla da Prince of Persia'ya güçlü bir rakip olmuş.
Cennet ile Cehennem arasındaki savaş uzun zamandır devam etmektedir ve bu düzensizliği gidermek için insan ırkının anahtar rol oynayacağı düşünülmektedir.Konsey zamanı gelince kırılmak üzere 7 adet mühür ortaya çıkarmıştır.Bu 7 mühür kırıldığında gerçek kıyamet kopacaktı ancak burda işler biraz karışıyor,çünkü bu mühürler kırılmadan önce oyundaki yönlendirdiğimiz "War" çağırıldığını söylüyor ve dünyaya erken bir iniş gerçekleştiriyor.War ve diğer 3 kardeşi,bunlar mahşerin dört atlısı olarak adlandırılıyorlar ve kıyamet gününde,mühürler kırıldığında dünyaya inmek üzere görevlendirilmiş kişilerdir.Ancak War bir tür oyunun içine düşüyor ve çağırılmamasına karşın dünyaya geliyor ve sonucundada Straga adlı bir şeytana karşı savaşı kaybediyor.Tüm güçleri kendisinden alınan War, tekrar eski güçlerine kavuşabilmek ve bu yanlış anlaşılmayı düzeltebilmek adına tekrar Konsey ile işbirliği içine giriyor ve oyun başlıyor.Oyun boyunca War güçlerini teker teker geri kazanıyor ve eskiden olduğundan dahi çok güçleniyor...
"Horseman" yani atlı olarak hitap edilmesine karşın oyunun ortalarına kadar War'ın at felan sürdüğü yok ancak daha sonra atımız Ruin'e kavuşuyoruz ve gerek yolculuklarımızda gerekse savaşlarda Ruin'in çok fazla yardımı dokunuyor.Oyunu 16 saat gibi bir sürede bitirmiş olmama rağmen eğer bulmaca kısımlarında destek almasaydım hiç şüphem yok ki bu süre en az bir 5-6 saat daha uzayabilirdi.Oyunda birçok farklı savaş aleti kullanıyoruz,kullandığımız kılıcımıza özellikler ekleyebiliyoruz,ruh toplayarak daha sonra bu ruhlarla kendimize özellik alabiliyor kendimizi birnevi upgrade edebiliyoruz.Oyunda aksiyon tavan yapmış durumda ancak son bölüm olan "Eden" bölümü öncesi "The Black Throne" bölümü benim şimdiye kadar gördüğüm en zor bölümlerden biriydi,Prince of Persia'da dahil olmak üzere bu kadar zor bulmacalara rastladığım bir oyun daha yok sanırım.Portal özelliğimizi kazanınca bu bölüm iyice karışıyor açıkçası,ayrıca bu özellikle beraber ünlü oyun Portal'ı da sanki oynuyor gibi hissedebilirsiniz.En baştada dediğim gibi, Darksiders birçok oyundan özellikler barındırıyor olmasına rağmen kendine has özelliklerede sahip bir oyun,ayrıca oyunun finali gerçekten güzel düşünülmüş ve oyuncuya ikinci oyunu beklemek için güzel bir neden sunmuş.Darksiders 2 oyununun 2012'de çıkması bekleniyor.
13 Mayıs 2012 Pazar
Busou Renkin İnceleme
Favori Karakterlerim:Captain Bravo,Kazuki
Tür:Aksiyon,Komedi,Okul,Süpergüç
Bölüm Sayısı:26
Not:10/7
2006-2007 yıllarında yayınlanan ve simya konusunu işliyormuş gibi görünsede bence pek alakası olmayan, sürükleyici diyebileceğim, aksiyonu bol bir anime olan Busou Renkin, bana göre, başka bir simya ile ilgili anime olan Full Metal Alchemist'in oldukça gerisinde kalmış bir animedir.Bu iki animeyi karşılaştırmak ne kadar doğru bilmiyorum ancak ben "simya" kelimesini duyduğumda aklıma ilk gelen şeylerden biri Full Metal Alchemist'tir bu yüzden böyle bir karşılaştırma yoluna gittim.
Busou Renkin ya da türkçe adıyla Silah Simyası animesinde kakugane denilen bir tür taş sayesinde savaşçı özelliklere sahip olan bir grup homunculus (insanımsı) avcısının hikayesi anlatılıyor.Animemizin başkahramanı Kazuki adlı bir öğrencidir.Kazuki bir gece kendisini rüyasında bir canavar tarafından öldürülüyor olarak görür ancak çok zaman geçmeden anlaşılırken bu bir rüya değildir.Kazuki, Tokiko isimli savaşçıyı kurtarmak için kendi hayatını feda etmiştir ancak Tokiko, Kazuki'nin kalbine bir kakugane yerleştirerek onu hayata geri döndürmüştür.Kazuki'nin artık bir kalbi olmadığından dolayı yaşamı kakuganeye bağlı hale gelmiştir.Daha sonra Tokiko ve Kazuki, homunculuslara karşıs avaşmak için güçlerini birleştiriyorlar.Bu ilk bölümlerde Chouno isimli başka bir öğrencinin homunculus yaptığını öğreniyoruz ve Kazuki ile Tokiko, Chouno'yu durdurmaya çalışıyorlar ancak Chouno en sonunda kendinide bir homunculus yapıyor ve "kelebek" ismini takıyor kendisine çünkü kendi görüşüne göre artık tırtıl değil, onun gelişmiş ve güzelleşmiş versiyonu olmuştur yani bir kelebek.Her ne kadar Kazuki ile düşman olsada anime boyunca Kazuki'ye büyük yardımlarının dokunduğunu belirtmek gerekir.Bu giriş bölümünden sonra asıl hikaye ortaya çıkıyor ve Victor diye adlandırılan yeni bir tür özelliklerine sahip bir kişinin doğuşuna tanık oluyoruz.Victor tüm yaşam enerjisini çalarak kendisine yükleyen tam bir parazittir ve kesinlikle durdurulması gerekmektedir.Victor siyah kakugane denilen ve çok sınırlı olan bir kakuganeyi kullandığından dolayı silah simyası diğer simya savaşçılarından çok daha üst bir seviyededir.Kazuki ve Tokiko ile diğer simya savaşçılar Victor'a karşı amansız bir savaşa gireceklerdir...
Busou Renkin animesi çok güzel bir başlangıç yaparak sizi konunun içine çekiyor ve kısa sürede animeye alışıyorsunuz ancak animedeki mantık hataları azımsanmayacak bir şekilde yüksek seviyede bu yüzden bazen cansıkıcı olabiliyor.Özellikle son bölümler iyice abartının abartısı olmuş durumda ve birçok saçma duruma rastlıyorsunuz.Müziklerinden bahsetmek gerekirse, açılış parçası ritim olarak oldukça güzel ve kolayca ağzınıza dolanabilir cinsten, kapanış parçaları ise (2 tane farklı kapanışı var) orta seviye diyebilirim.Animede ana karakter/karakterler kadar yan karakterlerde önemlidir.Busou Renkin'de Kazuki'nin arkadaş grubu ve kardeşi yan karakterleri oluşturuyorlar.Kazuki'nin kardeşi Mahiro ne kadar sevilesi ve şirin bir karaktersede Okakura isimli ve anlam veremediğim bir şekilde ekranda olduğu sürenin yarısında gözlerinden ışık saçan ve devamlı sinirli tavırlar sergileyen çocuk oldukça itici bir karakter.Tüm bunların yanında belkide animenin en iyi yanı Mamoru Sakimoru yani namıdiğer "Captain Bravo" gibi bir karaktere sahip olmasıydı.Sonuç olarak izlenebilecek bir anime ancak son bölümler çok saçmaladığı için animenin kalitesini düşürdüğünü söylemem gerek.
Tür:Aksiyon,Komedi,Okul,Süpergüç
Bölüm Sayısı:26
Not:10/7
2006-2007 yıllarında yayınlanan ve simya konusunu işliyormuş gibi görünsede bence pek alakası olmayan, sürükleyici diyebileceğim, aksiyonu bol bir anime olan Busou Renkin, bana göre, başka bir simya ile ilgili anime olan Full Metal Alchemist'in oldukça gerisinde kalmış bir animedir.Bu iki animeyi karşılaştırmak ne kadar doğru bilmiyorum ancak ben "simya" kelimesini duyduğumda aklıma ilk gelen şeylerden biri Full Metal Alchemist'tir bu yüzden böyle bir karşılaştırma yoluna gittim.
Busou Renkin ya da türkçe adıyla Silah Simyası animesinde kakugane denilen bir tür taş sayesinde savaşçı özelliklere sahip olan bir grup homunculus (insanımsı) avcısının hikayesi anlatılıyor.Animemizin başkahramanı Kazuki adlı bir öğrencidir.Kazuki bir gece kendisini rüyasında bir canavar tarafından öldürülüyor olarak görür ancak çok zaman geçmeden anlaşılırken bu bir rüya değildir.Kazuki, Tokiko isimli savaşçıyı kurtarmak için kendi hayatını feda etmiştir ancak Tokiko, Kazuki'nin kalbine bir kakugane yerleştirerek onu hayata geri döndürmüştür.Kazuki'nin artık bir kalbi olmadığından dolayı yaşamı kakuganeye bağlı hale gelmiştir.Daha sonra Tokiko ve Kazuki, homunculuslara karşıs avaşmak için güçlerini birleştiriyorlar.Bu ilk bölümlerde Chouno isimli başka bir öğrencinin homunculus yaptığını öğreniyoruz ve Kazuki ile Tokiko, Chouno'yu durdurmaya çalışıyorlar ancak Chouno en sonunda kendinide bir homunculus yapıyor ve "kelebek" ismini takıyor kendisine çünkü kendi görüşüne göre artık tırtıl değil, onun gelişmiş ve güzelleşmiş versiyonu olmuştur yani bir kelebek.Her ne kadar Kazuki ile düşman olsada anime boyunca Kazuki'ye büyük yardımlarının dokunduğunu belirtmek gerekir.Bu giriş bölümünden sonra asıl hikaye ortaya çıkıyor ve Victor diye adlandırılan yeni bir tür özelliklerine sahip bir kişinin doğuşuna tanık oluyoruz.Victor tüm yaşam enerjisini çalarak kendisine yükleyen tam bir parazittir ve kesinlikle durdurulması gerekmektedir.Victor siyah kakugane denilen ve çok sınırlı olan bir kakuganeyi kullandığından dolayı silah simyası diğer simya savaşçılarından çok daha üst bir seviyededir.Kazuki ve Tokiko ile diğer simya savaşçılar Victor'a karşı amansız bir savaşa gireceklerdir...
Busou Renkin animesi çok güzel bir başlangıç yaparak sizi konunun içine çekiyor ve kısa sürede animeye alışıyorsunuz ancak animedeki mantık hataları azımsanmayacak bir şekilde yüksek seviyede bu yüzden bazen cansıkıcı olabiliyor.Özellikle son bölümler iyice abartının abartısı olmuş durumda ve birçok saçma duruma rastlıyorsunuz.Müziklerinden bahsetmek gerekirse, açılış parçası ritim olarak oldukça güzel ve kolayca ağzınıza dolanabilir cinsten, kapanış parçaları ise (2 tane farklı kapanışı var) orta seviye diyebilirim.Animede ana karakter/karakterler kadar yan karakterlerde önemlidir.Busou Renkin'de Kazuki'nin arkadaş grubu ve kardeşi yan karakterleri oluşturuyorlar.Kazuki'nin kardeşi Mahiro ne kadar sevilesi ve şirin bir karaktersede Okakura isimli ve anlam veremediğim bir şekilde ekranda olduğu sürenin yarısında gözlerinden ışık saçan ve devamlı sinirli tavırlar sergileyen çocuk oldukça itici bir karakter.Tüm bunların yanında belkide animenin en iyi yanı Mamoru Sakimoru yani namıdiğer "Captain Bravo" gibi bir karaktere sahip olmasıydı.Sonuç olarak izlenebilecek bir anime ancak son bölümler çok saçmaladığı için animenin kalitesini düşürdüğünü söylemem gerek.
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Peach Girl İnceleme

Tür:Romantizm
Bölüm Sayısı:25
Not:10/7
2005 yılında yayınlanan Peach Girl ya da bana göre "Bitch Girl" animesi açıkçası benim bu türde izlediğim ilk animeydi diyebilirim. Çok uzun zamandır bu seriyi bilmeme rağmen izleme fırsatım olmamıştı,sonunda izleyebildim. Tamamen aşk hayatı üzerine kurulmuş bir seri olması şahsen beni çoğu zaman sıktı ancak bölümler ilerledikçe, özellikle son bölümlerde, işler iyice karıştı ve serinin heyacan dozajı arttı diyebilirim.
Momo Adachi, bronz teniyle dikkat çeken ve çok iyi bir yüzücü olan güzel bir kızdır. Ortaokul zamanından beri Touji isimli bir çocuktan hoşlanmaktadır ve Touji ile Momo aynı lisedelerdir. Momo'nun Sae isminde onu devamlı kıskanan ve arkasından kuyusunu kazan baş belası bir arkadaşı vardır. Birde Okayasu isimli, sınıfındaki kızların çoğunun peşinden koştuğu yakışıklı bir çocuk vardır. Gördüğünüz gibi karakterler apaçık ortada, konusu hakkında tahminde bulunmak çok zor olmasa gerek? Momo, Touji ile yakınlaşmaya başladıktan sonra Sae onların arasına girerek, onları ayırmak için elinden geleni ardına koymuyor ve bu aşamada Okayasu hikayeye dahil oluyor. Okayasu'da Momo'dan hoşlanmaktadır ancak Sae gibi kötü niyetli duygular barındırmıyordur. Okayasu-Touji- Momo aşk üçgeninde geçen hikayede başkarakterimiz Momo'nun başına bir çok talihsiz olay geliyor ancak herbirini bir şekilde atlatmayı başarıyor.
En baştada belirttiğim gibi anime sadece aşk hayatına odaklanıyor öyle ki Momo'nun Touji,Okayasu ve Sae'den başka bir öğrenciyle konuştuğunu felan anca animenin sonlarına yaklaştığımızda görebiliyoruz yani o kadar aşk hayatına odaklanıyor. Bu yüzden anime bu tek yönlülüğü nedeniyle zaman zaman sıkıcı olabiliyor ama olaylar birbirine çok iyi bağlanıyor ve özellikle son 3-4 bölüm gerçekten çok heyecanlı bir şekilde tasarlanmış. Momo'nun animedeki hayatından bir günü özetlemek gerekirse, Momo okula gider, Touji ya da Okayasu ile takılır, Sae bir şeytanlık yapar ve daha sonra bu şeytanlık kendisine döner, Momo animenin sonuna doğru %80 ağlar ve eve gittiğinde de "Aptal Touji" ya da "Aptal Okayasu" gibi cümleler kurarak durumundan yakınır,yani öğrenci olarak bir kitap-defter açıp hoca nereleri işliyor,sınavda ne yapacaz gibi kaygılara sahip değil Momo-chan'ımız :) Animeyi tek bir cümle ile özetlemek gerekirse denilmesi gereken şudur: "Aşçı bahçivana, bahçivan şoföre, şoför uşağa sonra hepsi Momo-chan'a".
19 Nisan 2012 Perşembe
Persona 4 Animation İnceleme
Favori Karakterlerim:Rise,Nanako,Yu
Tür:Macera,Gizem,Okul,Süper Güç
Bölüm Sayısı:25 + 1 Film + 1 Special
Not:10/9
2011-2012 yılları arasında yayınlanan Persona 4 Animation serisi aslında bir PS2 oyun serisi olan Shin Megami Tensei serisinin Persona 4 adlı oyununun animeye uyarlanmış versiyonudur.Özellikle PS2 konsolunda Shin Megami Tensei oyun serisi birçok farklı yapımlarla rpg türünde damgasını vurmuştur desem yanlış olmaz heralde.Bende birçok oyununu severek oynadım ve yapımcı şirket ATLUS benim favori oyun yapım şirketimdir.Persona 4 oyununu üç sene önce PS2 konsolunda oynayıp bitirmiştim ve keşke animesi olsa diyede içimden geçirmiştim.Gerek Persona 3 gerekse Persona 4 serisi olsun her ikisinide oynarken anime tadındaki ara videoları izledikçe bunların animesi niye yapılmıyor diye kendime soruyordum ki sonunda animeye uyarlamak akıllarına geldi.Bundan önce yayınlanan Persona Trinity Soul'un aksine heyecan,aksiyon dozajı oldukçe yüksek bir anime serisi ile Persona 4 sonunda yayınlandı.
Persona oyunlarından ana karakteri istediğimiz ismi verip istediğimiz seçimleri oyun boyunca yapabiliyoruz.Ancak animede ana karakterinde konuşması gerektiğinden ve kişilik sahibi olması gerektiğinden bir isim sahibi.İlk önce Seta Soujiro olarak tasarlanan ismi daha sonra Yu Narukami olarak değiştirildi.Persona 4 Animation oyuna tamamen bağlı olarak,oyundan hiç sapmayarak aynı konuyu işliyor ve oldukça başarılı bir şekilde oyun uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor.Narukami isimli ana karakterimizin ailesinin yurtdışına çıkması üzerine amcasının yanına yerleşmesi ve burda okula başlayıp arkadaş çevresi edinmesiyle başlayan seri daha sonra kasabada başgösteren esrarengiz cinayetlerle ilgi çekici bir hal alıyor.Yağmurlu günlerde geceyarısı olunca TV'de katillerin silüetinin gözüktüğüne dair bir dedikodu alıp başını gidiyor ve bu olayı Narukami ve arkadaşları tesadüfende olsa farkedip,dahil oluyorlar.Televizyonun içine girip kaçırılan kişileri bulmaya çalışıyorlar ve bu sıradada shadow diye adlandırılan bir tür yaratıklarla savaşıyorlar.Narukami ve arkadaşları katilin kim olduğunu bulmaya çalışıyorlar ve bu sırada persona diye adlandırılan ve shadowların değişik bir versiyonu olan varlıklara sahip oluyorlar.Narukami arkadaşlarından farklı olarak birden çok personayı kontrol edebiliyor ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini geliştirdikçe personaları güçlenip,yeni personalara sahip oluyor.
Oyunu oynamayanlar için animesi ne ifade eder bilemiyorum ancak benim açımdan en sevdiğim oyunlardan biri olan Persona'nın animesini gerçekten oyuna uygun olarak hazırlanmış halini izlemek oldukçe keyifliydi.Her ne kadar ben Persona 3 serisinin animesinin olmasını daha çok tercih etsemde sonuçta buda bir başlangıçtır belki ilerde Persona 3'te anime yapılır.Yu Narukami ve Persona 3 ana karakteri Minato Arisato tahminimce birbirinden oldukça farklılar.Narukami'yi bu anime sayesinde tanımış olduk ama Minato'nun Persona 3 oyununda yaptığı fedakarlık ve "Messiah" ile "Thanatos" gibi personalara sahip olması onu benim gözümde Narukami'nin çok çok ötesinde bir yere koyuyor ve Persona 3 serisininde anime olmasını benim gibi bekleyen kişilerin olduğuna inanıyorum.Müzikleri için söyleyenebilecek tek kelime "şaheser" yani 100 üzerinden 100 veriyorum.Zaten oyun ve anime müziklerini yapan Shoji Meguro ve vokaller Shihoko Hirata,Yumi Kawamura ve Lotus Juice benim hergün dinlediğim ve tam olarak benim sevdiğim tarz müzik yapan insanlar.Ayrıca P3'ün PSP versiyonu solisti Mayumi Fujita'da aynı şekilde.Persona serilerinin müziklerinden oluşan bir konser "Persona Live" adı altında 2009 yılında düzenlendi ve internette bunu izleyebileceğiniz kaynaklar var,gerçekten bir konser izlemek istiyorsanız mutlaka izleyin derim.Ayrıca Persona 4 Animation'un aynı oyunda olduğu gibi gerçek son temalı son bölümü special olarak yayınlanmış durumda.Factor of Hope isimli film ise 25 bölümün özetini ve gerçek sonu içeriyor.
Tür:Macera,Gizem,Okul,Süper Güç
Bölüm Sayısı:25 + 1 Film + 1 Special
Not:10/9
2011-2012 yılları arasında yayınlanan Persona 4 Animation serisi aslında bir PS2 oyun serisi olan Shin Megami Tensei serisinin Persona 4 adlı oyununun animeye uyarlanmış versiyonudur.Özellikle PS2 konsolunda Shin Megami Tensei oyun serisi birçok farklı yapımlarla rpg türünde damgasını vurmuştur desem yanlış olmaz heralde.Bende birçok oyununu severek oynadım ve yapımcı şirket ATLUS benim favori oyun yapım şirketimdir.Persona 4 oyununu üç sene önce PS2 konsolunda oynayıp bitirmiştim ve keşke animesi olsa diyede içimden geçirmiştim.Gerek Persona 3 gerekse Persona 4 serisi olsun her ikisinide oynarken anime tadındaki ara videoları izledikçe bunların animesi niye yapılmıyor diye kendime soruyordum ki sonunda animeye uyarlamak akıllarına geldi.Bundan önce yayınlanan Persona Trinity Soul'un aksine heyecan,aksiyon dozajı oldukçe yüksek bir anime serisi ile Persona 4 sonunda yayınlandı.
Persona oyunlarından ana karakteri istediğimiz ismi verip istediğimiz seçimleri oyun boyunca yapabiliyoruz.Ancak animede ana karakterinde konuşması gerektiğinden ve kişilik sahibi olması gerektiğinden bir isim sahibi.İlk önce Seta Soujiro olarak tasarlanan ismi daha sonra Yu Narukami olarak değiştirildi.Persona 4 Animation oyuna tamamen bağlı olarak,oyundan hiç sapmayarak aynı konuyu işliyor ve oldukça başarılı bir şekilde oyun uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor.Narukami isimli ana karakterimizin ailesinin yurtdışına çıkması üzerine amcasının yanına yerleşmesi ve burda okula başlayıp arkadaş çevresi edinmesiyle başlayan seri daha sonra kasabada başgösteren esrarengiz cinayetlerle ilgi çekici bir hal alıyor.Yağmurlu günlerde geceyarısı olunca TV'de katillerin silüetinin gözüktüğüne dair bir dedikodu alıp başını gidiyor ve bu olayı Narukami ve arkadaşları tesadüfende olsa farkedip,dahil oluyorlar.Televizyonun içine girip kaçırılan kişileri bulmaya çalışıyorlar ve bu sıradada shadow diye adlandırılan bir tür yaratıklarla savaşıyorlar.Narukami ve arkadaşları katilin kim olduğunu bulmaya çalışıyorlar ve bu sırada persona diye adlandırılan ve shadowların değişik bir versiyonu olan varlıklara sahip oluyorlar.Narukami arkadaşlarından farklı olarak birden çok personayı kontrol edebiliyor ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini geliştirdikçe personaları güçlenip,yeni personalara sahip oluyor.
Oyunu oynamayanlar için animesi ne ifade eder bilemiyorum ancak benim açımdan en sevdiğim oyunlardan biri olan Persona'nın animesini gerçekten oyuna uygun olarak hazırlanmış halini izlemek oldukçe keyifliydi.Her ne kadar ben Persona 3 serisinin animesinin olmasını daha çok tercih etsemde sonuçta buda bir başlangıçtır belki ilerde Persona 3'te anime yapılır.Yu Narukami ve Persona 3 ana karakteri Minato Arisato tahminimce birbirinden oldukça farklılar.Narukami'yi bu anime sayesinde tanımış olduk ama Minato'nun Persona 3 oyununda yaptığı fedakarlık ve "Messiah" ile "Thanatos" gibi personalara sahip olması onu benim gözümde Narukami'nin çok çok ötesinde bir yere koyuyor ve Persona 3 serisininde anime olmasını benim gibi bekleyen kişilerin olduğuna inanıyorum.Müzikleri için söyleyenebilecek tek kelime "şaheser" yani 100 üzerinden 100 veriyorum.Zaten oyun ve anime müziklerini yapan Shoji Meguro ve vokaller Shihoko Hirata,Yumi Kawamura ve Lotus Juice benim hergün dinlediğim ve tam olarak benim sevdiğim tarz müzik yapan insanlar.Ayrıca P3'ün PSP versiyonu solisti Mayumi Fujita'da aynı şekilde.Persona serilerinin müziklerinden oluşan bir konser "Persona Live" adı altında 2009 yılında düzenlendi ve internette bunu izleyebileceğiniz kaynaklar var,gerçekten bir konser izlemek istiyorsanız mutlaka izleyin derim.Ayrıca Persona 4 Animation'un aynı oyunda olduğu gibi gerçek son temalı son bölümü special olarak yayınlanmış durumda.Factor of Hope isimli film ise 25 bölümün özetini ve gerçek sonu içeriyor.
4 Nisan 2012 Çarşamba
God of War 3 İnceleme
Tür:Aksiyon-Macera
Platform:PS3
Grafik:100/95
Ses:100/95
Oynanış:100/?
Yapım:Sony Computer Entertainment
GENEL:100/?
2010 yılına damgasını vurmuş bir oyun olan God of War 3 oyununu duymayan oyun takipçisi yoktur herhalde diye düşünüyorum.Televizyonlarda dahi reklamı yapılmış bir oyundan bahsediyoruz ve bu oyun bazılarına göre tek başına PS3 sahibi olma nedeni olarak gösteriliyor.God of War ve God of War 2 oyunlarını PS2'de oynayıp bitirmiş biri olarak serinin üçüncü oyununuda oynamayı çok istiyordum ama malesef PS3 sahibi olmadığımdan dolayı oynayamadım ancak tüm ara videolarını ve oynanışının tamamını hd olarak izleme fırsatı buldum.
God of War 2 oyununu oynayanlar bilir,oyun çok heyecanlı bir yerde son bulmuştu.Gaia ve Kratos güçlerini birleştirmiş,Olympus dağına çıkmaya başlamışlardı.Üçüncü oyunda tam burdan başlıyor ve direk aksiyona dahil oluyorsunuz.Gaia ile beraber Kratos her türlü zorluğun üstesinden gelip tepeye ulaşmaya çok yaklaştıkları anda denizlerin tanrısı Poseidon karşılarına çıkıyor.Poseidon tek başına Gaia'yı haklayabilecek bir güçte olmasına rağmen Kratos'un desteğiyle ikisi beraber Poseidon'u altediyorlar gerçi Gaia olmasada tanrı katili Kratos,Poseidon'u da rahatça hallederdi bence.Her neyse tamda zirveye ulaştıklarında Zeus bir şimşek saldırısıyla hem Gaia'yı hemde Kratos'u geri püskürtüp Olympus'tan uçuruyor.Ama Kratos hiç vazgeçme taraftarı değil,güçlerinin çoğunu kaybetsede daha öncede sıfırdan başlamış olan Kratos yine yavaş yavaş güçlenerek yoluna devam ediyor.Macerasında yine bir çok tanrı ile karşılaşıp hepsinin hakkından geliyor ve ödül olarakta onların güçlerine sahip oluyor.Güneş tanrısını öldürüp kellesini yanında taşıyarak onun güçlerine sahip oluyor,ekstra hızlı hareket etme gücü,Hades'in zincirleri,Hercules'in aslan motifli dövüş kollukları vs. buna benzer birçok araç alarak gücüne güç katıyor.Aslında üçüncü oyunun konusu ile birinci oyun doğrudan bağlantılı çünkü ilk oyunda Kratos,Ares'i yenebilmek için Pandora'nın kutusunu açıyordu ve bu durum bir çok felakete neden olmuştu.Bu oyunda ise bu sefer Pandora'nın kendisiyle işbirliği yaparak bir tanrıyı yani Zeus'u gerçekten öldürebilecek güce sahip olmayı amaçlıyor.Oyunun finalinde Zeus ile ölümüne bir kapışma yapan Kratos galip çıkıyor ancak daha sonra finalinde kendi kendine kılıcını saplamasıyla öldü izlenimi yaratılsada tam olarak öldüğünü görmediğimiz için ben hala God of War 4 oyununun gelebileceğini düşünüyorum.
Oyunu oynamamış olsamda hem aravideoları hemde oynanışın tamamını izlediğimden dolayı oyun hakkında epey bi fikir sahibi oldum diyebilirim ve bu oyununda kendisinden önceki iki oyunu gibi şaheser olduğundan hiç şüphem yok bu yüzden PS3 sahibi olanların mutlaka bu oyunu oynamalarını tavsiye ediyorum.
Platform:PS3
Grafik:100/95
Ses:100/95
Oynanış:100/?
Yapım:Sony Computer Entertainment
GENEL:100/?
2010 yılına damgasını vurmuş bir oyun olan God of War 3 oyununu duymayan oyun takipçisi yoktur herhalde diye düşünüyorum.Televizyonlarda dahi reklamı yapılmış bir oyundan bahsediyoruz ve bu oyun bazılarına göre tek başına PS3 sahibi olma nedeni olarak gösteriliyor.God of War ve God of War 2 oyunlarını PS2'de oynayıp bitirmiş biri olarak serinin üçüncü oyununuda oynamayı çok istiyordum ama malesef PS3 sahibi olmadığımdan dolayı oynayamadım ancak tüm ara videolarını ve oynanışının tamamını hd olarak izleme fırsatı buldum.
God of War 2 oyununu oynayanlar bilir,oyun çok heyecanlı bir yerde son bulmuştu.Gaia ve Kratos güçlerini birleştirmiş,Olympus dağına çıkmaya başlamışlardı.Üçüncü oyunda tam burdan başlıyor ve direk aksiyona dahil oluyorsunuz.Gaia ile beraber Kratos her türlü zorluğun üstesinden gelip tepeye ulaşmaya çok yaklaştıkları anda denizlerin tanrısı Poseidon karşılarına çıkıyor.Poseidon tek başına Gaia'yı haklayabilecek bir güçte olmasına rağmen Kratos'un desteğiyle ikisi beraber Poseidon'u altediyorlar gerçi Gaia olmasada tanrı katili Kratos,Poseidon'u da rahatça hallederdi bence.Her neyse tamda zirveye ulaştıklarında Zeus bir şimşek saldırısıyla hem Gaia'yı hemde Kratos'u geri püskürtüp Olympus'tan uçuruyor.Ama Kratos hiç vazgeçme taraftarı değil,güçlerinin çoğunu kaybetsede daha öncede sıfırdan başlamış olan Kratos yine yavaş yavaş güçlenerek yoluna devam ediyor.Macerasında yine bir çok tanrı ile karşılaşıp hepsinin hakkından geliyor ve ödül olarakta onların güçlerine sahip oluyor.Güneş tanrısını öldürüp kellesini yanında taşıyarak onun güçlerine sahip oluyor,ekstra hızlı hareket etme gücü,Hades'in zincirleri,Hercules'in aslan motifli dövüş kollukları vs. buna benzer birçok araç alarak gücüne güç katıyor.Aslında üçüncü oyunun konusu ile birinci oyun doğrudan bağlantılı çünkü ilk oyunda Kratos,Ares'i yenebilmek için Pandora'nın kutusunu açıyordu ve bu durum bir çok felakete neden olmuştu.Bu oyunda ise bu sefer Pandora'nın kendisiyle işbirliği yaparak bir tanrıyı yani Zeus'u gerçekten öldürebilecek güce sahip olmayı amaçlıyor.Oyunun finalinde Zeus ile ölümüne bir kapışma yapan Kratos galip çıkıyor ancak daha sonra finalinde kendi kendine kılıcını saplamasıyla öldü izlenimi yaratılsada tam olarak öldüğünü görmediğimiz için ben hala God of War 4 oyununun gelebileceğini düşünüyorum.
Oyunu oynamamış olsamda hem aravideoları hemde oynanışın tamamını izlediğimden dolayı oyun hakkında epey bi fikir sahibi oldum diyebilirim ve bu oyununda kendisinden önceki iki oyunu gibi şaheser olduğundan hiç şüphem yok bu yüzden PS3 sahibi olanların mutlaka bu oyunu oynamalarını tavsiye ediyorum.
The Witcher İnceleme
Tür:RPG-Aksiyon
Platform:PC
Grafik:100/80
Ses:100/80
Oynanış:100/70
Yapım:Atari
GENEL:100/67
The Witcher oyunu 2007 yılında piyasaya sürüldü ve daha sonra 2008 yılında oyunda bazı geliştirmeler yapılarak "The Witcher Enhanced Edition" olarak tekrar üretildi.Benim oynadığım Enhanced Edition oyunu olmasına rağmen bu geliştirilmiş versiyon dahi malesef benim için yeterli olmadı.Oyuna başlamadan önce RPG türünde olduğu için çok iyimserdim ancak RPG türü oyunlar çok tehlikelidir çünkü eğer karakterler ve hikaye sizi oyuna bağlamayı başaramazsa 1-2 saat sonunda oyunu bırakmanız büyük ihtimaldir.Ancak ben uzun süre oyunu sevmeye çalıştım ancak sonuçta malesef oyuna bir türlü ısınamadım.
Oyunun hemen başında güzel bir giriş videosu bizi karşılıyor ve ana karakterimiz Geralt'ı tanıyoruz.Geralt,kralın kızının üzerindeki laneti kaldırmak için görevlendirilmiş durumda ve kralın kızıda bir tür yaratığa dönüşmüş durumda, bu şekilde hikayeye giriş yapıyoruz.Geralt,kızın lanetini kaldırdığını zannederek kıza yaklaşıyor ancak ani bir pençe darbesiyle ekrar kararıyor ve bu şekilde oyuna başlıyoruz.Arkadaşları Geralt'ı ormanda bilinçsiz bir şekilde yatar halde bulup onu kendi merkezlerine götürüyorlar.Geralt kendine geldiğinde ise hiçbir şey hatırlamıyor,hafızasını kaybetmiş durumda uyanıyor.Daha ne olup bittiğini anlamadan birde büyücülerin merkezlerine saldırı oluyor ve ilk kez kontrol bize geçiyor bizde oyunun savaş dinamiğini vs. öğreniyoruz.Daha sonra büyücü merkezinden bazı eşyaların çalındığını farkedip bu eşyaları tekrar geri alabilmek için gruplara ayrılıp saldırıyı düzenleyenlerin peşine düşüyoruz ve maceraya başlıyoruz.
Oyundaki savaşlarda atmosfer çok kötü ve dövüş mekanizması malesef çok dandik bir şekilde oluşturulmuş.Sol tıkla adamı hedef aldıktan sonra belli bir süre sonra mouse göstergesi alev alıyor ve o sırada tekrar sol tıka basarsanız,ardı ardına saldırı yapmış oluyorsunuz.Buna ek olarak daha sonra sağ tıkla kullanabileceğiniz bazı güçler kazansanızda dövüş mekanizması ve ekstra eşyalar,içecekler vs. bence çok zayıf kalmış.Oyunun büyük bir bölümünde getir-götür işleri yapıyorsunuz ve konusununda beni çok etkilediğini söyleyemeyeceğim.Genel olarak oyun sitelerinde iyi puan almış olsada benim açımdan başarısız bir oyun.
Platform:PC
Grafik:100/80
Ses:100/80
Oynanış:100/70
Yapım:Atari
GENEL:100/67
The Witcher oyunu 2007 yılında piyasaya sürüldü ve daha sonra 2008 yılında oyunda bazı geliştirmeler yapılarak "The Witcher Enhanced Edition" olarak tekrar üretildi.Benim oynadığım Enhanced Edition oyunu olmasına rağmen bu geliştirilmiş versiyon dahi malesef benim için yeterli olmadı.Oyuna başlamadan önce RPG türünde olduğu için çok iyimserdim ancak RPG türü oyunlar çok tehlikelidir çünkü eğer karakterler ve hikaye sizi oyuna bağlamayı başaramazsa 1-2 saat sonunda oyunu bırakmanız büyük ihtimaldir.Ancak ben uzun süre oyunu sevmeye çalıştım ancak sonuçta malesef oyuna bir türlü ısınamadım.
Oyunun hemen başında güzel bir giriş videosu bizi karşılıyor ve ana karakterimiz Geralt'ı tanıyoruz.Geralt,kralın kızının üzerindeki laneti kaldırmak için görevlendirilmiş durumda ve kralın kızıda bir tür yaratığa dönüşmüş durumda, bu şekilde hikayeye giriş yapıyoruz.Geralt,kızın lanetini kaldırdığını zannederek kıza yaklaşıyor ancak ani bir pençe darbesiyle ekrar kararıyor ve bu şekilde oyuna başlıyoruz.Arkadaşları Geralt'ı ormanda bilinçsiz bir şekilde yatar halde bulup onu kendi merkezlerine götürüyorlar.Geralt kendine geldiğinde ise hiçbir şey hatırlamıyor,hafızasını kaybetmiş durumda uyanıyor.Daha ne olup bittiğini anlamadan birde büyücülerin merkezlerine saldırı oluyor ve ilk kez kontrol bize geçiyor bizde oyunun savaş dinamiğini vs. öğreniyoruz.Daha sonra büyücü merkezinden bazı eşyaların çalındığını farkedip bu eşyaları tekrar geri alabilmek için gruplara ayrılıp saldırıyı düzenleyenlerin peşine düşüyoruz ve maceraya başlıyoruz.
Oyundaki savaşlarda atmosfer çok kötü ve dövüş mekanizması malesef çok dandik bir şekilde oluşturulmuş.Sol tıkla adamı hedef aldıktan sonra belli bir süre sonra mouse göstergesi alev alıyor ve o sırada tekrar sol tıka basarsanız,ardı ardına saldırı yapmış oluyorsunuz.Buna ek olarak daha sonra sağ tıkla kullanabileceğiniz bazı güçler kazansanızda dövüş mekanizması ve ekstra eşyalar,içecekler vs. bence çok zayıf kalmış.Oyunun büyük bir bölümünde getir-götür işleri yapıyorsunuz ve konusununda beni çok etkilediğini söyleyemeyeceğim.Genel olarak oyun sitelerinde iyi puan almış olsada benim açımdan başarısız bir oyun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)